Wael Hallaq: Aksa Tufanı ve Modernliğin Ahlaki Çöküşü

Wael Hallaq: Aksa Tufanı ve Modernliğin Ahlaki Çöküşü

 

İslam hukuku alanındaki çalışmalarıyla tanınan Wael Hallaq’ın “Aksa Tufanı”yla ilgili Aljazeera.net’te yayınlanan röportajı Esra & Tuğrul Kütükcü tarafından İslamdusuncesi.org.tr[1] için Türkçeye çevrildi.

Hallaq, Aksa Tufanı’nı Batı modernizminin son üç asırlık serüveninin ırkçılığının, sömürünün, ikiyüzlülüğünün ve ahlaki çöküşünün en açık göstergesi olarak değerlendirdi. 7 Ekim’den sonra “İsrail’in ahlaki motivasyondan yoksun olduğu yönünde sıklıkla duyduğumuz ifadenin, İsrail’in kuduz bir köpek kadar delirmiş olmasından değil, çok ikna edici bilişsel ve kozmolojik bir nedensellikten kaynaklandığını” vurguladı.

Hallaq’ın bu yorumu bir açıdan Bauman’ın Holokost ile ilgili tespitini hatırlatmaktadır. Bauman, Holokost’un biricik ve tekrar edilemez bir sapma olmadığı, kitle kıyımları ve tiranlıkları doğuracak olan ve modernliğe temel ruhunu veren Aydınlanma aklının doğasının zorunlu bir sonucu olduğu iddiasındadır. Başka bir ifadeyle Holokost, ırkçılık, sömürü, işgal ve katliamlar modernliğin epistemolojisinin zorunlu bir sonucudur.

Hallaq da benzer şekilde bugün şahit olunan İsrail kudurmuşluğunun bir kerelik bir sapma olmadığı, çok daha derinlerde epistemolojik tasavvurdan kaynaklandığı görüşündedir. Ona göre ahlaki açıdan taraflar arasındaki en önemli fark, birbirine rakip iki gücün eylemlerini şekillendiren alem tasavvuruna ilişkin felsefelerinin epistemolojik kökeninde yatmaktadır. Bu epistemolojik tasavvurun tezahürleri olan İsrail, ABD, Avrupa gibi aktörler; Vietnam, Afganistan, Irak ve Gazze’de gördüğümüz gibi başkalarına karşı uyguladıkları şiddeti dizginleyemezler. Dolayısıyla saldırganlıklarının mantığı; maddi sömürü, hegemonya ve yok etme eğiliminden başka bir şey değildir. O halde çatışma iki rakip arasındaki salt askeri veya siyasi bir mücadeleden öte, tarafların ortaya koyduğu eylemlerin, bir yanda ahlaksız ve ahlaka düşman güçler (İsrail, ABD ve faşist Avrupalı taraftarlarının) ile diğer yanda ahlaki davranış ilkelerine bağlı kalanlar (Hamas, Filistinliler ve onların destekçileri) arasındaki bir çatışmadır.

Hallaq’a göre, Hamas, İsrail’in “bitmek tükenmek bilmeyen ama bir o kadar da adi yalanlarına rağmen, failden çok kurbandır ve İsrail’in barbarca saldırılarına kıyasla -Batılıların kullanmayı sevdiği bir kelimeyle ifade edecek olursak- daha ‘medenidirler.’

Medeni dünyanın sanıldığı kadar da medeni olmadığı, aslında “bir canavar olduğu” makyajı her döküldüğünde birileri tarafından fark edilmekte ve böyle dönemlerde yüksek sesle dile getirilmektedir. Dün Akif’in gördüğünü bugün Hallaq, çok yakın bir zaman önce de Aliya İzzet Begoviç görmüştü. Ürettiği tüm değerler yarattığı savaş ve sömürü teknolojisinin kamuflajıdır. Bu değerlerin her acıktığında yediği putlardan başka bir şey olmadığını Afrika’dan Amerika’ya, Orta Doğu’dan Uzak Doğu’ya dünyanın her köşe bucağında istisnasız herkes tarafından ve de en acımasız şekilde tecrübe edilmektedir.

Son birkaç asırdır, Batı-Grek aklının ürünü olan yeni bir paradigma, Allah-tabiat, tabiat-insan ve insan-insan ilişkilerini yeniden şekillendirerek yıkım ve felaketlere yol açmıştır. Bu zihniyet, doğunun ya da batının neresinde olursa olsun, batılı epistemolojik temelli düşünceyle beslenerek, dokunduğu her yeri alt üst etmiştir. Batının orta yeri Bosna’da da bu paradigma, aynı felakete yol açtı. Orada da Gazze’de olanların aynısı yaşanıldı.

 

Şöyle yazıyordu Aliya İzzet Begoviç: “Kültür ve insanlık onların yanında değil, bizim yanımızda yerini aldı. Neredeyse bütün savaş teamülleri onlar tarafından ihlal edildi, bizim tarafımızdan değil. Bu, Avrupa için bir başka sürprizdi. Eğer birileri kutsal şeyleri, köprüleri, kültürel anıtları tahrip ediyor, kadınları ve çocukları öldürüyorsa, Avrupa bunu yapanların ancak Bosnalılar olabileceğini düşünürdü. Neden? Çünkü kitaplarda böyle yazıyor, hayali tasvirler yüzyıllardır yapılageldi. Onların gözünde biz, Doğulu atalarımızla birlikte Asyalı bir tür olarak, yarı-vahşi insanlarız. Pekala, öyle olsak bile ne değişir? Avrupa’nın medeni bir biçimde davranmalarını beklediği Avrupa kökenli halklar, savunmasız insanları öldürdüler, camileri ve köprüleri tahrip ettiler. Biz bunu yapmadık. Bu nedenle, yurtdışına gittiğimde büyük bir gurur duyuyorum. Öncelikle olağanüstü bir cesaret ve direniş örneği gösteren, ikinci olarak da sıkıntılarımızın dehşetiyle yüzleştiğinde bile onuruna gölge düşürmeyen bir halka mensup olduğum için gururlanıyorum.”

Bugün Aliya İzzet Begoviç Bilge Kral adıyla tarihte anılırken, Srebrenitsa katliamının yani binlerce çocuğun ölüm emrini veren Mladic ise işlediği savaş suçları sebebiyle Sırp Kasabı namıyla anılmaktadır. Gazze’de Yasin Aktay’ın ifadesiyle çağımızın İsmail’i, “İsmail Haniye” gibi bir ismin karşısında başka bir tescilli savaş suçlusu Netanyahu bulunmaktadır. Demek ki ahirette olduğu kadar tarihte de zalimler cehenneme gitmektedir.

 

 

[1] Wael Hallaq Röportajı için bkz.  https://islamdusuncesi.org.tr/?h246/wael-hallaq:-aksa-tufani-bati-modernizminin-iki-yuzlu-ve-irkci-oldugunun-kanitidir

Begoviç’in sözleri https://www.derintarih.com/abide-sahsiyetler/aliya-izzetbegovicten-5-soruya-cevap/ sitesindne alıntılanmıştır.   

 

Diğer Yazıları

DON'T LOOK GAZA!

DON'T LOOK GAZA!

  • 12.05.2024 / 14:53

Yorum Yaz