Vicdan Divanı

Bu satırlar, suskun kalplere bir nida, kapalı kapılara bir çağrıdır…
Ey Mısır!
Ey Nil’in sularında insanlık yazmış toprak!
Sen ki Yusuf’un, Musa’nın ayak bastığı, peygamberlerin dualarında geçen ülke idin!
Şimdi kardeşin açken, sofranı kilitlemek sana mı kaldı?
Ey Mısır!
Ey kadim taşların üstünde yürüyen ülke!
Sen ki peygamberlerin ayak izlerini taşırsın,
Şimdi neden, aç kardeşinin çocuklarına sınırlarını kapatıyorsun?
Kardeşinin gözyaşını görmeden secdeye varmak,
kuru toprakta çiçek aramaya benzer.
Unutma!
Kardeşini unutanın duası semaya ulaşmaz…
Ey Mısır!
Kardeşinin açlığına sırt çeviren,
kendi ruhunun açlığını çoğaltır.
Bugün kardeşinin yolunu kapatan,
yarın kendi kaderinin yolunu kaybeder.
Bir duvar inşa ettin kardeşine karşı;
fakat bil ki her taş, senin utancının bir kefaretidir.
Duvarlar büyürken, vicdanlar küçülür.
Senin surların ne kadar yüksek olursa olsun,
mazlumun duası göğü deler, kalplere iner.
Ve bir gün, unuttuğun kardeşin,
adını Allah’a şikâyet eder!
Ey Mısır!
Senin Kur’an kârîlerin:
Abdülbasit Abdussamed, Sıddık Minşavi, Halil el-Husari…
Sesleriyle İslam âleminin gönlünü şerha şerha inşirah ettiler…
Şimdi o mukaddes sesler,
sınırlarında açlıktan inleyen mazlumlar için neden suskun?
Ey Mısır!
Senin sanat güneşlerin:
Ümmü Gülsüm, Abdülhalim Hafız, Muhammed Abdülvehhab…
Şarkılarıyla Filistin’in sesi oldular,
ezilenin, yetimin, mazlumun türküsünü dünyanın dört yanına taşıdılar.
Peki ey Mısır,
neden sustun da kardeşinin çığlığını duymuyorsun?
Neden artık mazlumların şarkısı olmayı bıraktın?
Ey Mısır!
Gazze senin toprağındı,
Gazze senin kalbinin uzantısıydı!
Gazze çökerse, sen de çökersin.
Gazze susarsa, senin adın da tarihin karanlık defterlerine yazılır.
Çünkü Gazze, senin onurunun aynasıdır.
Ey Nil!
Ey zamanın diliyle konuşan sabırlı nehir!
Şahit oldun Firavunların kibirlerine, peygamberlerin sabrına…
Şimdi taşımakta olduğun acılar mı daha ağır,
yoksa suskun kalmış kalpler mi?
Su, her engeli aşar;
fakat vicdanı kurumuş bir kalp,
bir damla bile taşıyamaz!
Ey Bereketli Topraklar!
Ey nimetle bereketlenen sofralar!
Üzerinize konan her lokma, mazlumun bakışıyla ağırlaşır.
Aç bir çocuğun gözyaşı, sofralarınıza düşen gizli bir haramdır.
Sofrayı büyüten ekmek değil,
kalbin genişliğidir!
Ve kalbi daralanların sofraları, zindan olur!
Ey Kardeşlik!
Ey toprakları aşan, soyları birleştiren yüce bağ!
Gerçek kardeşlik sınır tanımaz!
Kardeşliğin dili ekmekte, duada ve açık kapıdadır.
Hangi dil sustuysa, hangi kapı kapandıysa,
orada kardeşlik de ölmüştür.
Şimdi kardeşini sınırda bırakanların dillerinde adını duyuyorum:
Ama bil ki,
vicdanı olanın haritası, kalbindedir!
Ey Tarih!
Ey adaletin ve zulmün defteri!
Şahit ol:
Bugün açlığa kapılarını kapatanlar,
yarın adaletin kapısında mahkûm olacaklar.
Tarih, susanları da konuşanları da kaydeder.
Fakat unutma:
Mazlumun gözyaşıyla yazılan satırları,
hiçbir güç silemez!
Ey Mısır!
Gözlerini kapatan bir ülke,
kalbini mühürleyen bir halk olur.
Vicdanı unutan her şehir,
kendi gölgesinde kaybolur.
Sen ki Yusuf’un sabrını, Musa’nın kavgasını emzirdin;
Şimdi neden açlığa duvar, yetime sınır çizersin?
Bil ki,
kardeşlik duygusunu yitiren,
ülkeleri değil, önce kendi kalbini yitirir.
Ve kalbi boş kalan bir millet,
taş binalar içinde yetim kalır.
Son Çağrı:
Ey Mısır!
Vicdanınla yüzleş!
Gazze senin aydınlık aynandı;
Aynanı kırarsan, karanlıkta kaybolursun.
Aç kapılarını,
aç sofralarını,
aç yüreğini!
Çünkü mazluma kapı kapatanlar,
kendilerine mezar kapısı açarlar!