Türk Sinemasını Özgünlüğü İçinde Anlamanın Köşe Taşları

Türk Sinemasını Özgünlüğü İçinde Anlamanın Köşe Taşları

 

 

TÜRK SİNEMASINI ÖZGÜNLÜĞÜ İÇİNDE ANLAMANIN KÖŞE TAŞLARI

Bir soruyla başlamak anlamlı olabilir: Türk sineması üzerinde tefekkür eden/sinema ile düşünen ve kanaatlerini yazan Kurtuluş Kayalı’nın Türk sineması sevgisi ve eleştirisindeki başarıları nelerdir? Kayalı, topluma ve kültüre yönelik incelemenin gündemine sinemayı dâhil etme manevrasında bulunmuş, tarih, toplum, kültür ve sinema alanında epey etkili olmuştur. Yönetmenlerin filmlerini metin kavramı çerçevesinde ele alarak önemli tahliller yapmıştır. Türk sinemasına dair yerleşik yargıları sarsan perspektifiyle okurların, sinema eleştirmenlerinin kimi kanaatlerini gözden geçirmesine katkı sunmuştur. Çünkü onun için mesele son dönemin seçilmiş yönetmenlerini ve filmlerini anlamakla sınırlı olmayıp, toplumun tarihsel geçmişini de bilmeyi içermektedir.

Göz Ardı Edilen Kapsayıcı ve Gerçekçi Tahliller

Kurtuluş Kayalı’yı yorumlamanın en iyi yolu, onun çalışmalarını kültür eksenli düşünce tarihi metinleri çerçevesine yerleştirmektir. Öte yandan Kayalı’nın kültürle basit bir ilişki kurmadığını, çeşitli nüans ve vurgu üzerinden okuduğu göz ardı edilmemelidir. Kayalı kendi perspektifini “Türk sineması üzerinde düşünmek Türk düşüncesini anlamanın en önemli dayanaklarından biri[dir]” şeklinde özetler. Türk sinemasına ilişkin söylediklerinde kendi şahsi damgası bulunan Kayalı’nın sinema ile münasebeti yıllar boyu devam etmiş ve solda birçok kişinin Türk sinemasını yok sayan tutumundan farklılaşmıştır. Belki bu yüzden birçoklarının gözünde sinema alanındaki metinlerinin pek değeri yoktur. Oysa onun hayatına yakından bakıldığında sosyal bilimlerden önce Türk sinemasıyla ilgilenmesi fark edilmeyen fakat üzerinde durulması gereken önemli bir ayrıntıdır.[1] Aslında bu durum aynı zamanda sinema hakkında yazmanın her şeyden önce seyretmekle ilgili olmasındandır. Mesela Metin Erksan ve Halit Refiğ filmlerinin bihakkın kavranabilmesi için kendi özgünlükleri içinde seyredilmesi gerekliliğinden söz etmiştir. Kayalı’nın durduğu yeri daha iyi anlamak bakımından en kritik nokta seyretme ile eleştiri arasındaki ilişkinin sürekliliğidir. Nitekim tarih ve kültür bilincini yansıtan son yazılarında Türk sineması geleneğinin gündelik hayattan beslendiğini ve bu sinemanın hâlâ canlılığını koruduğunu belirtir. Belki de meseleyi daha net bir şekilde anlamanın yolu,  Aile Arasında (2017) filmine yaklaşımında somutlaştırılabilir. Kayalı’nın eskinin sıradan Türk filmlerinin atmosferiyle belirgin bir uyumluluk arz eden bu filme dikkat çekmesi birbirinden uzak gibi görünen unsurları süreklilik çerçevesinde birleştirmesinden ayrı düşünülemez.

Kurtuluş Kayalı’nın ayırt edici yönlerinden biri Türk sinemasına basit bir eğlence ve merakın ötesine geçerek hayatı, toplumu, bireyi çözümlemeye yönelik derin bir tutkuyla bağlanmasıdır. 1949’da Kırşehir’de dünyaya gelen Kayalı’nın Türk sinemasına dair yazdıkları, kendisinin 1950’lerin ortalarından itibaren yerli sinemanın sadık bir izleyici olmasının elle tutulur sonuçlarındandır.[2] Keza Türk sinemasında algılanışı zaman içinde dönüşen etnik önyargılar, fazlasıyla abartılı toplumsal cinsiyet vurgusu, eşcinsellik saplantısı gibi hususlara ilişkin eleştirileri de sinemanın sosyolojik damarını göz ardı etmemesindendir. “Türk sineması”, “kültür sorunları”, “gelişim dinamiği”, “zengin birikim”, “sosyal, tarihsel ve siyasal çerçeve”, “Türk sinemasının dinamiği”, “yeni yönelimler”, “geçmişten kopmadan yenilenmek”, “somut örnekler”, “Türk sinema yazını ve eleştirmeni” gibi ifadeler onunla ilgili herhangi bir değerlendirmenin olmazsa olmazları arasındadır. Bunlara Kemal Tahir, Metin Erksan,  Lütfi Akad, Ertem Eğilmez, Halit Refiğ, Yılmaz Güney, Zeki Ökten, Şerif Gören, Yücel Çakmaklı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da aralarında bulunduğu yol gösterici figürlerin eklenmemesi Kayalı’nın sinema eleştirisini kavramayı eksik bırakacaktır. Nitekim Kayalı’nın Türk sinemasının bütününe, neredeyse bütününe, vâkıf olması genel anlamda kapsayıcı ve gerçekçi tahliller yapmasını sağlamaktadır. Zaten Kayalı başka türlü o müthiş metinlerinden bir kısmını derli toplu sunan kitabına Türk Sineması İliklerimize İşlemiş Ruhumuza Sinmiş Bir Sanat Pratiği adını vermezdi.[3]

Sinema ve yönetmenler üzerine söyleyeceklerini kimi zaman örtük kimi zaman açık bir biçimde ifade eden Kurtuluş Kayalı’nın sinema eleştirisindeki farklılığı, başkalığı öteden beri bariz bir şekilde kendisini gösterir. Kendisi yılların birikimiyle Türk sinemasını olumlu bir zaviyeden anlamayı denemenin yanında Türk sineması hakkındaki yaygın eleştirel bakışa temelden karşı çıkan bir yaklaşıma sahiptir. Elbette bir şey insanın dikkatini fazlasıyla çekiyor. Kayalı’yı çok fazla önemseyenler yahut öyle gözükenlerle onu önemsemeyenler bir noktada tam tekmil benzeri bir tutum alıyorlar. O da Kayalı’nın Türk sineması ve eleştirisini önemsememektir. Bu husus hakikaten önemlidir. Sinemayı anlama, anlamlandırma yolunda önemli katkılar sağlayan yayınların çok daha yoğunlaştığı 2000’li hatta 2010’lu yıllarda sinema odaklı süreli yayınlarda onun Türk sineması odaklı kitaplarına ilişkin kayda değer bir yazı çıkmaması bununla bağlantılıdır. Mesela Kayalı’nın Türk sinemasının temel taşlarından Metin Erksan’a dair bir yazısına[4] yer veren Hayal Perdesi dergisi, onun tasviri değil tahlili mahiyetteki Erksan odaklı kitabı[5] eksenli herhangi bir metin yayımlamamıştır. Oysa Erksan üzerine onun kadar fazla, çeşitlilikleri içeren ve ezbere dönüşmüş sözleri, yaklaşımları deşen, aşan bir şekilde yazan başka biri yoktur. Değerlendirildiği zaman Erksan’a dair genel bir portre çizilmek istense bunun en âlâsı Kayalı’nın yazdıklarından hareketle çizilebilir. Başkalarının yazdıklarından olsa olsa bulanık bir görünüm elde edilebilir. Denilebilir ki çevrenin sinema ilgilileri de Türkiye’de entelektüel iktidarın hizaya sokma eyleminden bariz biçimde etkilendikleri için Kayalı’nın sinema metinlerini çoğu zaman bile isteye göz ardı etmişlerdir. Yine aynı şekilde Handan Kümbetlioğlu’nun yönettiği fazlasıyla şematik Agâh Özgüç belgeseli Perdede Işık İzi (2007) üzerinde durulan kişinin ne ölçüde bilindiğinin en ilginç göstergesidir. Zira belgeselde öteden beri Özgüç’ün Türk sinemasının künyesini çıkarma çabasını önemseyen Kayalı’nın görüşlerine yer vermemiştir.  Hayli zaman geçmesine rağmen daha net olarak anlaşılıyor ki Kayalı, Agâh Özgüç’ü anlatmaya çalışanlardan daha çok Agâh Özgüç’ün dünyasıyla barışıktır.[6] İşin ilginç yanı Kayalı, Özgüç’ün ölümünün ardından 33. Ankara Film Festivali’nde düzenlenen söyleşi programına da davet edilmemiştir. Oysa yaşadığımız zaman kesitinde Kayalı’nın Agâh Özgüç tahlilleri daha gerçekçi bir portre çizmesi yönüyle hayli gelişkindir.[7]

Kurtuluş Kayalı’nın sinemaya dair kitaplarının/metinlerinin göz ardı edilmesinin eleştirel anlamda somut sebepleri üzerinde düşünülmelidir. Türk sineması hakkında yazanların başat yönelimleri derinlemesine incelenmelidir. Konunun geniş kapsamlı bir şekilde düşünülmesi, mevcut sinema ortamının gerçekçi tahlilinin yollarını açacak gibi görünmektedir. Hiç şüphesiz meselenin anlaşılmasının en kritik noktası Türkiye’deki entelektüel ortamın tarihsel ve toplumsal gerçekliklerden uzaklığıdır. 2000’ler diye tesmiye edilen yıllarda sinema düşüncesi bakımından müşterek kanaat, dünya sinemasına yatkınlık ile tarihsel/kültürel konulara kapalılığı daha da belirgin kılan ayrıntılar üzerinde durmaya yol açan teknik meselelere eğilme tavrının yaygınlık kazanmasıdır. Elan da baskın eğilim sinemayla uğraşanların genellikle yabancı sinemayla ilgilenmeleridir. Bundan kurtulmanın yollarından biri Kurtuluş Kayalı’yı merkeze koyarak ve ayrıntılar konusunda hassas tahlil yaparak meseleleri anlamaya çalışmaktan geçer. Türkiye’de sinema eleştirisinden söz edenlerden yahut sinemaya bu ülkeden bakmak gerekir diyenlerden neredeyse hiçbiri Kayalı’nın yorumlama kapasitesi yüksek metinlerine atıf yapmamaktadır. Oysa Kayalı’da sadece 1960’ların ve 1970’lerin değil ölçüsü kaçmış düzeysiz komedinin yaygınlaşmasından dünyaya açık, dış dünyanın beklentisini karşılayan filmlerin çekilmesine kadar uzanan pek çok meseleye değinildiğine dikkat etmek gerekmektedir. Bu sebeple de Türkiye’de sinema eleştirisi Kayalı’nın metinleriyle fazlasıyla rötarlı buluşmaktan kurtulmalıdır.

Türkiye’de Sinema Eleştirisinin Durumu

Türk sinema tarihini farklı zaviyelerden sosyolojik bir bakışla ele alan ve birçok konuya dikkat çeken Kurtuluş Kayalı’nın Türk Sineması İliklerimize İşlemiş Ruhumuza Sinmiş Bir Sanat Pratiği (2022) kitabındaki yazıları sinema alanındaki fikrî çerçevesini belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır. Eserdeki yazıların ekseriyeti çeşitli tarihlerde, muhtelif dergilerde, kitaplarda yayımladığı kalem tecrübelerinin bir araya getirilmesinden oluşmakta ve hayli gelişkin tahlilleri ihtiva etmektedir. Türk sineması eleştirisinin çok sayıdaki sorununa eğilen eserdeki bazı pasajlar sahih bir fotoğraf vermektedir. Çünkü sinemaya dair yazanlar genelde meseleler hakkında bilgi birikimi olmadan kaleme sarılmaktadırlar. Eleştiriye ilişkin esaslı bir yorum yapabilmek içinse ciddi bir entelektüel mesainin asıl vazifesi mevcut durumu tastamam kavramaktır. Akademik ve popüler olmak üzere iki düzlemde gelişen eleştiri metinlerini kritiğe tabi tutarken Kayalı’nın yazdıklarına dikkat etmek gerekiyor. Genelde üzerinde durulmayan son derece önemli düşünceler içeren şu satırların kılavuzluğunda başka genellemelere ulaşmak mümkün:  “Eleştirmenler eskiden elde fener örnek Türk filmi ararken şimdilerde artık her yeni filmi, yepyeni yönetmenlerin, genç Türk sinemasının harikalar yaratan yönetmenlerinin başyapıtları olarak görüyorlar. Eleştirmenler her üç-beş senede bir yarattıkları yepyeni yönetmenler kuşağının ürünlerine toz kondurmayıp başyapıt yaftasını yapıştırıyorlar. Neredeyse her film harikalar yaratıyor ve yeni, yepyeni, çok yeni, en yeni yönetmenler nefes nefese birbiri üzerine başyapıtlar üretiyor. Türk sinema eleştirisinde bu iki sürecin farklı şekilde değerlendirilme çelişkisi Türk sinemasının alametifarikasını oluşturuyor. Belki gün gelir eleştirmenler bu çelişkinin farkına varır.”[8] Bazı çevrelerin ezberlerini bozan düşünceler üzerinde ağırlıklı bir şekilde durmak gerekmektedir.

Doğrusu buradan hareketle başka sinema yazarlarının Altyazı, Milliyet Sanat, Psikesinema gibi küresel kültürel iktidarın tam teşekküllü mecralarında yazdıklarını belli bir koronun içinden söylenmiş gibi addetmek mümkün ve doğru görünmektedir. Sinema eleştirisinin ahvali hakkındaki bu tespitler sinema dergilerinde, dijital platformlarda, gazetelerde, sanat ve edebiyat dergilerinde neşredilen yazılara tam anlamıyla cuk oturmaktadır. Belki de Kurtuluş Kayalı’nın sinemaseverler kadar eleştirmenlerin de övgüsünü alan Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerini eleştiren ifadelerini “Türkiyeli bir sinemacının küresel hayal gücü”ne odaklanma iddiasındaki Nuri Bilge Ceylan Sineması ile karşılaştırmak anlamlı olabilir.[9] Bilhassa Hayal Perdesi dergisinin 61’inci sayısındaki söyleşide, yerlilik zaviyesinden Ceylan’ın filmlerini oldukça kendine has üslubuyla değerlendirdiği kısımlar[10] başta olmak üzere diğer yorumları egemen film ve medya araştırmacılarının Ceylan’ın filmlerinin, havası ve tematik meselelerini keşfetme girişimleriyle taban tabana zıttır. Hepsinden önemlisi yönetmene bir küresel ün ve itibar kazandıran filmleri eleştirel olarak inceleyen Kayalı’ya göre Türk sinemasının temel meselesi kendine güven sorunudur.[11] Sinema çalışmalarının hâlihazırdaki açmazı da budur. Doğrusu buralardan beslenmeden ve bunlarla hesaplaşmadan Ceylan sineması üzerine ahkâm kesmek tabiri caizse havanda su dövmek anlamına gelir. İstikrarlı görüşleriyle Kayalı’nın Türk sinemasına dair hemen her meseleyi sarıp sarmalayan ve anlamlı bir şekilde kapsayan bu eserinden yola çıkarak Yönetmenler Çerçevesinde Türk Sineması (1994), Sinema Bir Kültürdür (1998), Metin Erksan Sinemasını Okumayı Denemek (2005) kitaplarındaki ve diğer metinlerindeki tahlillerini olanca zenginliği ve derinliği ile kavramak mümkündür.

Türk sinemasının ahvali üzerine uzun uzadıya duran ve bu çerçevede yazdıklarını yayımlamayı sürdüren Kurtuluş Kayalı Türk Sineması İliklerimize İşlemiş Ruhumuza Sinmiş Bir Sanat Pratiği eserinde Türkiye’nin geçmişten günümüze düşünce hayatını anlamanın yollarından birinin sinemaya odaklanmak olduğunu gösteriyor. Kayalı, gerek bu kitabında gerekse başka metinlerinde 1960’lı ve 70’li yıllar boyunca yoğun üretim yapan ve dönemini sallayan yönetmenlerin aksine Metin Erksan ve Lütfi Akad’ın filmlerinin günümüzün tartışmalarını beslemeye devam etmeleri bağlamında meramını anlatmaktadır:  “Tabii doğal olarak kala kala Metin Erksan ve Lütfi Akad filmleri kalıyor bugüne. Neden denirse, ikisinin çok önemli sayıda filmleri Türk edebiyatının en önemli metinleriyle aynı düzeyde. Hatta bazı noktalarda onları aşıyor. İkisi de tam tekmil birer entelektüel. Türk kültürünü yansıtmak anlamında entelektüel metinlerle eş değerde. Birer yönetmenle değil Türk kültürünün bir deli dâhisi ve bir bilgesi ile karşı karşıyayız. Türk sinemasından, Türk kültüründen geriye kala kala herhalde politik ortama yatkın ve güncel çağrışımlara duyarlı metinler kalacak değildi ya! Önemli olan çekildiği/yazıldığı anda değil, yıllarca sonra önemsenmek. Çekildiği dönemden bir yarım yüzyıl sonra, bir kırk yıl sonra yazılmış metinler/çekilmiş filmler insanları sarsıyor, yüreğinden yakalıyorsa daha da uzun süre, ilelebet yaşayacak demektir. Metin Erksan ve Lütfi Akad’ın temel hedefi de zaten Türk kültürünün atar damarını yakalamak değil miydi?”[12]

 Belki de Türkiye’de sinemayı ihata etme sürecinin en net, en sert eleştirisi Kayalı tarafından yapılmıştır. Hayli kendine has bir üslup, haletiruhiye ve tekrarlanan bir dizi meseleye odaklanan Kayalı’nın yazdıkları bakmasını bilenler açısından olağanüstü derin ve zengindir. Türk sinemasını bütünlüklü bir biçimde ele almak için bilhassa sinema eleştirisinin sorunlarına eğilenlerini okumanın yararları göz ardı edilemeyecek ölçüde fazladır. Zira Kayalı yıllardır sinemaya tek tek film eleştirilerinden ziyade daha geniş düzeyde kapsamlı metinlerle yaklaşmayı denemektedir.

 

 

 

[1] Bu aşamada bir eser, konunun tam da can alıcı bir şekilde somutlaştırılmasını mümkün kılmaktadır. Kurtuluş Kayalı armağanı olarak tasarlanan Türkiye’den Aydın Portreleri-I Kurtuluş Kayalı (ed. Aytaç Yıldız, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2017) adlı kitapta Kayalı’nın sinema odaklı kitap ve metinlerinin bütününe yönelen bir değerlendirmenin yapılmadığı dikkat çekmektedir. Derlemede sinemaya dair bazı hususlar gündeme gelse de bunların, onun sinemaya yaklaşım tarzını belirginleştiren yeni değerlendirmelere dönüşmediği görülmektedir.

[2] Kurtuluş Kayalı, Yönetmenler Çerçevesinde Türk Sineması, Tezkire Yayınları, İstanbul, 2015, s. ıx.

[3] Kurtuluş Kayalı, Türk Sineması İliklerimize İşlemiş Ruhumuza Sinmiş Bir Sanat Pratiği, VakıfBank Kültür Yayınları, Ankara, 2022.

[4] Kurtuluş Kayalı, “Metin Erksan’ın Bir Filmi Kemal Tahir’in Bir Romanı Kadar Önemlidir”, Hayal Perdesi, sayı: 30, 2012, s. 74-79.

[5] Kurtuluş Kayalı, Metin Erksan Sinemasını Okumayı Denemek, Dost Kitabevi, Ankara, 2005.

[6] Kurtuluş Kayalı, Yönetmenler Çerçevesinde Türk Sineması, s. x.

[7] Kurtuluş Kayalı, “Agâh Özgüç’ün Birikimleri/Yazdıkları Kullanılmamış Engin Bir Potansiyeldir”, Türkiye Notları, sayı: 23, 2022, s.107-113.

[8] Kurtuluş Kayalı, Türk Sineması İliklerimize İşlemiş Ruhumuza Sinmiş Bir Sanat Pratiği, s.262.

[9] Bülent Diken, Graeme Gilloch, Craig Hammond, Nuri Bilge Ceylan Sineması, çev. Ahmet Nüvit Bingöl, Metis Yayınları, İstanbul, 2018.

[10] Kurtuluş Kayalı,  “Türk Sinemasında Yerellik mi Yerlilik mi”, (söyleşi: Meltem İşler Sevindi), Hayal Perdesi, sayı: 61, 2017, s.51.

[11] Kurtuluş Kayalı, Türk Sineması İliklerimize İşlemiş Ruhumuza Sinmiş Bir Sanat Pratiği, s.190,244, 274.

[12] Kurtuluş Kayalı, “Dönemini Sallayan Yönetmenler ve Filmleri Geçip Giderken Neden Hâlâ Metin Erksan ve

Lütfi Akad Sineması Konuşuluyor?”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, cilt: 18, sayı: 36, 2020/2, s. 678-679.

Diğer Yazıları

Yorum Yaz