Soykırım Notları 6: Kamusal Alandan Soykırıma Habermas

Soykırım Notları 6: Kamusal Alandan Soykırıma Habermas

7 Ekim ve sonrasındaki sürece dair, 13 Kasım 2023’te içlerinde Jürgen Habermas’ın da bulunduğu dört Alman isim, Dayanışma Prensipleri. Bir Beyanname adıyla, Yahudi karşıtlığı (antisemitizm) bağlamında, İsrail’le ve Almanya’daki Yahudilerle dayanışma içinde olunması gerektiğini belirten bir beyanname yayınladı. Kısa sürede gündeme oturan ve çok fazla tepki alan metne cevaben, Türkiye dahil dünyanın pek çok yerinde eleştiri yazıları kaleme alındı, karşıt beyannameler yayınlandı[1] ve bir filozof olarak Habermas’ın mirası tartışmaya açıldı. Bu tartışmaların bir kısmı Habermas’ın kendisiyle çeliştiği iddiası üzerinden hareket ederken, diğer bir kısmı da aslında Habermas’ın duruşunun Avrupa felsefesi ve kendisinin Avrupalılığıyla gayet tutarlı olduğunu savundu. 

 

Mesela, post-İslamcılık çalışmalarından tanıdığımız Asef Bayat, Jürgen Habermas, Konu Gazze’ye Gelince Kendi Fikirleriyle Çelişiyor başlığıyla, Habermas’a hitaben bir mektup kaleme aldı.[2] Mektupta tekrar eden vurgularından biri, Habermas’ın tutumunun özgür tartışma, müzakere, rasyonel diyalog, ifade özgürlüğü, kamusal alan, müzakereci demokrasi, eşit vatandaşlık gibi kendisinin yıllardır savunduğu değerlerle çeliştiği hakkındaydı. Bayat, Habermas’ın 1998’de Mısır’da verdiği bir konuşma ve o akşam aralarında geçen sohbetin hikayesinden başlayarak kuruyordu bu “çelişkinin” anlatısını ve ilgili vurgularını:

 

“Kamusal alan, rasyonel diyalog ve demokratik hayata dair fikirleriniz, Ortadoğu’da İslamcıların ve otokratların ‘İslam’ı koruma’ kisvesi altında ifade özgürlüğünü bastırdığı bir dönemde temiz bir nefes gibiydi.”

 

“Kahire’de biz, temel kavramlarınızda ulusötesi bir kamusal alanı ve kültürler arası diyalogları teşvik etmek için büyük bir potansiyel gördük. Özgür tartışma yoluyla uzlaşı-gerçeğe nasıl ulaşılabileceğine dair iletişimsel felsefenizin özünü önemsedik.”

 

“’İsrail’in eylemlerine’ yönelik eleştirileri ‘Yahudi karşıtı tepkilerle’ karıştırdığınızda sessizliği teşvik ediyor ve tartışmayı boğuyorsunuz.”

 

“Eğer özgürce konuşmalarına izin verilmezse, insanların neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda nasıl müzakere etmeleri gerekiyor? Sizin meşhur ‘kamusal alan’, ‘rasyonel diyalog’ ve ‘müzakereci demokrasi’ fikrinize ne olacak?”

 

“Bazı insanlar daha değerli insanlar haline gelir, bazıları daha az değerli ve bazıları da değersiz olur. Bu mantık rasyonel diyaloğu kapatır ve ahlaki bilinci duyarsızlaştırır; başkalarının acılarını görmemizi engelleyen, empatiyi engelleyen bilişsel bir blok oluşturur.”

 

“Hakikat ve iletişimsel eylem, kozmopolitanizm, eşit vatandaşlık, müzakereci demokrasi ve insan onuru hakkındaki ufuk açıcı fikirleriniz hâlâ son derece önemli. Ancak sizin Avrupa merkezciliğiniz, Alman istisnacılığınız ve İsrail ve Filistin hakkındaki özgür tartışmanın kapatılması, ki buna katkıda bulunuyorsunuz, bu fikirlerle çelişiyor gibi görünüyor.”

 

Habermas’ın iddialarını sorgulama bakımından Bayat’la benzer eleştirileri dile getiren Hamid Dabashi ise, “çelişki” konusunda Bayat’a katılmadığını ifade ederek, aslında Habermas’ın gayet de tutarlı bir duruş sergilediğini iddia etti.[3] Dabashi, Gazze’de yaşananların Tel Aviv’de yaşandığı alternatif bir senaryoya başta Almanya olmak üzere batının ve şu anki dünya düzeninin 24 saat bile seyirci kalmayacağını söylüyordu. Ve bunu, “Biz dünyanın çaresiz insanları, tıpkı Filistinliler gibi, yok sayılıyoruz. Bu sadece politik bir gerçeklik değil; aynı zamanda kendisine ‘Batı’ adını veren şeyin ahlaki muhayyilesi ve felsefi evreniyle de ilgilidir”, diyerek özetliyordu. Dabashi’ye göre, Avrupa’nın bu ahlaki tahayyülünün dışında kalan batılı-olmayan bizler, onun felsefi evreninde de mevcut değildik. Kant’tan Hegel’e, Levinas’tan Zizek’e kadar, “biz, Oryantalistlerin şifresini çözmekle görevlendirildiği tuhaflıklar, şeyler, bilinebilir nesneler(dik). Hal böyleyken on binlercemizin İsrail ya da ABD ve onun Avrupalı müttefikleri tarafından katledilmesi Avrupalı filozofların kafasında en ufak bir duraksamaya neden olmuyor(du).” Bu açıdan Dabashi, Bayat’a katılmadığını söyleyerek, Habermas’ın kendisiyle çelişmediğini iddia etti: “Habermas’ın Filistinlilerin hayatlarını hiçe saymasının onun Siyonizmiyle tamamen tutarlı olduğuna inanıyorum. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın açıkça ifade ettiği gibi, Avrupalı olmayanların tamamen insan olmadığı veya ‘insan hayvan’ olduğu yönündeki dünya görüşüyle tamamen tutarlıdır.”

 

Dabashi’nin çizdiği batı-Avrupa ahlaki tahayyülü ve felsefe evreni aslında, bu evren içinde ve onu merkeze alarak doğan kamusal alan ve öteki tartışmalarını da konumlandırmamıza yardımcı oluyor. Ancak, Bayat’a cevap verirken, Dabashi’nin değinmediği, belki de bu evreni sürdüren bir araçtan fazlası olarak görmediği için değinmeye bile değer görmediği müzakere, rasyonel diyalog, kamusal alan, özgür tartışma gibi meseleler Habermas’ın çelişki içinde olduğu iddiasıyla hâlâ batıdan medet uman, daha doğru bir deyişle, batıya rağmen batı diyerek batıyı batıdan kurtarmaya çalışan oryantalistler için bir referans noktası. Bu açıdan, post-İslamcılık gibi oryantalist ve Avrupa merkezci bir söylemin isim babası olan Asef Bayat’ın da yaşanan ve karşı çıktığı soykırıma rağmen, bu değerlerle soykırım arasındaki bağı kurmak yerine hâlâ onlara sarılması çok da şaşılacak bir durum değil. Yani, Asef Bayat da, tıpkı Habermas gibi, kendi dünya görüşüyle tamamen tutarlı.

 

Bayat’ın kurmak için vakit harcamadığı ve geçen yazıda işaret ettiğim bağa gelirsek, kamusal alanın ve ötekiyle olan ilişkinin verili kimlikler üzerinden müzakere ve rasyonel diyalog gibi stabil prosedürlerle yönetildiği anlayışların (savaştan ziyade) soykırıma evrilmesi muhtemel bir durum. Zira, müzakere prosedürlerinin kim tarafından ve nasıl belirlendiği, demokrasinin ve rasyonelliğin neye ve kime göre tanımlandığı, Habermas’ın söylem etiğinin dışarıda tutmayı şart koştuğu şiddet, güç ve tahakkümün kimin hilesi olduğu için aslında olmadığına inanıldığı gibi pek çok soru Bayat’ın övdüğü Habermasçı kamusal alan-öteki tartışmalarında cevaplanmıyor. Aktörlerin, verili düzendeki kurallara göre verili kimlikleriyle hareket etmesi bekleniyor. Acaba bu verili kimlikler ve kurallar gerçekten eşitlik ve özgürlüğe imkân tanıyor mu, gerçekten güç ilişkilerinden bağımsız mı ve olabilirler mi, eğer güce ve şiddete kamusal alanda yer yoksa dilsizleştirilmişler ve sistemin ilk kurulma anında olmamaları sebebiyle sistem tarafından eşit görülmeyen veya yok sayılanlar sistem eleştirisini nasıl yapacak bilmiyoruz. Tıpkı o meşhur beyannameye, 7 Ekim öncesi sömürgeciliği ve katliamları yok sayarak, “Hamas’ın aşırı vahşeti ve İsrail’in buna tepkisinin yarattığı mevcut durum” diye başladığı gibi, kamusal alan ve öteki teorilerine de bunları yöneten tanımlamaların ve prosedürlerin kim tarafından ve nasıl, ne şartlarda yapıldığına bakmadan başlıyor Habermas. Diğer bir ifadeyle, birini öteki ve aşağı yapan; “çeviri” yükümlülüğüyle kamburlaştıran; kamusal alanın düzenindeki doğruya, yanlışa ve normale karar veren “kökensel şiddet” (original violence) Habermas’ın kamusal alanında tartışmaya açık değil. Ötekiyle en baştan asimetrik olarak kurulan ve bu yüzden karşılıklı öldürmeye, yani düşmanlığa ve savaşa dönüşemeyen ilişki, doğal olarak “insan-hayvan” olan ötekinin, yani beyannamedeki “insan onuru”na bir İsrailli kadar layık görülmeyen Filistinlilerin meşrulaştırılmış, tek taraflı katliamıyla sonuçlanıyor. Hamas’ın, 70 yıllık şiddete cevap olmasına rağmen meşru görülmeyen şiddeti, İsrail’in elinde bütün orantısızlığına rağmen meşru görülebiliyor. Zira, Filistin’in işgali-İsrail’in kurulması şeklinde gerçekleşen “kökensel şiddet” ile kendini tesis eden sistem, sonradan gelen her kuralı Habermas için otomatik olarak normalleştiriyor. Özetle, batı cephesinde akademik-entelektüel anlamda değişen pek bir şey yok. Beyaz Avrupalıdan başkasını tam insan görmediği için aydınlanma kapasiteleri olmadığını ve köleleştirilmelerini savunan Kant’ın oğlu Habermas, Aydınlanmanın, insan onuru, evrensel barış, diyalog, müzakere ve rasyonalite laflarıyla mümkün kıldığı katliamların gerçekleşmesinde babasından boşalan yeri başarıyla dolduruyor. 

 

[1]https://www.normativeorders.net/2023/grundsat ze-der-solidaritat/.

 

[2] https://newlinesmag.com/argument/juergen-habermas-contradicts-his-own-ideas-when-it-comes-to-gaza/

 

 

[3]https://www.middleeasteye.net/opinion/war-gaza-european-philosophy-ethically-bankrupt-exposed

 

 

Diğer Yazıları

İslamcılar Aslında Yok Mu?

İslamcılar Aslında Yok Mu?

  • 23.07.2024 / 19:30
Ayasofya ve Siyasal Ol(may)an

Ayasofya ve Siyasal Ol(may)an

  • 16.07.2024 / 18:40

Yorum Yaz