Siyonist Propagandanın Silahı: Anti Semitizm
Aksa İntifadasının gerek Filistin direnişine gerekse bize kazandırdıklarını ele almak gerekiyor. Yani bir yerde kimileri tarafından “ölü evinin yasçısı” addedilmeyi. Aynı çevreler bu kazanımları gündeme getirmek gibi bir iyimserlik yerine tersine bir tutumla yasçılık sergilediklerini unutarak bu intifadanın kazanımlarını konuşmayı reddedebilir elbette. Siyonist propaganda aygıtına ilişkin tespitleri dile getirerek konuşmaya başlayabiliriz belki bu yüzden.
7 Ekim 2023’te vuku bulan Aksa İntifadasının akabinde Gazze’ye yöneltilen galiz İsrail şiddetine tepki gösteren İslamcılığa birçok sol ve liberal ismin sosyal medyadan yönelttiği bir suçlamaydı Türkiye’deki İslamcılığın HAMAS kurulana dek Filistin meselesiyle ilgilenmediği. Sosyal medyada yazanların tarihsel gerçekleri bilmemesine, bilseler bile eğip bükmelerine alışkındık gerçi; ama Nuray Mert gibi Türkiye’deki siyasi kültürden biraz olsun haberdar olduğunu düşündüğümüz birçok ismin yersiz bir şekilde desteklediği bu akıl almaz iddia çok çürüktü: 1946 yılından itibaren, Cumhuriyet devri Türkiye’sindeki İslamcılığın muallim-i evveli saydığımız Necip Fazıl Kısakürek’in başkanı olduğu Büyük Doğu Cemiyeti’nin ikinci başkanı olan ve o dönem İslamcı düşüncenin en önemli iki fikir dergisinde, yani Sebilürreşad ile Büyük Doğu'da yazılarını okuduğumuz Cevat Rıfat Atilhan yoksa Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin-Birussebi Cephesi’nde Siyonist NİLİ örgütünü çökertmiş bir istihbarat subayı değil miydi? (*) İslamcılığa karşı yöneltilen bu iddia da neyin nesiydi? Acaba Siyonist propaganda aygıtı mı devredeydi?
Birileri, özellikle sözüm ona sosyal demokrat bir partinin etkili ve yetkili makamlarında bulunan bazı isimler tarafından ısrarla “terörist” olarak anılan, bu isimlerin konuşmaları aracılığıyla Gazze halkının meşru temsilcisi HAMAS’a ve Filistin’deki direnişe Türkiye’den verilebilecek destekleri pasifize etmek isteyenler yoksa İslamcılığı da bu bakımdan terörize etmek, bir anlamda Siyonist propaganda aygıtının kullanılışlı aparatı olmak peşinde miydi? Aynı propaganda aygıtının Türkiye’nin Hitler’i addettiği Cevat Rıfat Atilhan’ı antisemitist olarak suçladığı, ünlü “kan iftirası”nı Yahudilere yönelten ilk Müslüman ve Türk isim olduğu söylenecektir hiç kuşkusuz. Bu aygıtın en önemli söylemsel silahının da “antisemitizm” suçlaması olduğunu bilen bizim için Gezi kalkışması dolayısıyla şu an hapiste yatan Osman Kavala’nın ortağı olduğu İletişim yayınlarının ünlü yazarı Rıfat N. Bali vb. Türkiyeli Yahudiler tarafından Cevat Rıfat Atilhan’a yöneltilen antisemitizm ithamlarının, ayrıca bizzat Cevat Rıfat Atilhan’ın Filistin-Birussebi Cephesi’ndeki olayları deneyimlemesi sonrası oluşmuş halet-i ruhiyesinin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Literatürde Hıristiyan antisemitizminin en önemli temalarından biri olarak zikredilen şu ünlü kan iftirası, yani Yahudilerin Hristiyanlar çocukları kaçırıp kanlarını akıtıp hamursuz imal ettikleri iftirası bugünlerde ne anlatıyor acaba? Yahudiler yerine soykırımcı İsrail, Hıristiyan çocuklar yerine Gazzeli çocuklar dersek ve şu “hamursuz”luğu da zulüm olarak nitelendirirsek biz de kan iftirası mı atıyoruz olacağız acaba? Gerçeği bütün çıplaklığıyla söylemek “iftira” olarak algılanacaksa ikincisi belli ki!
Aksa İntifadasının en önemli kazanımlarından biri belki de Siyonist propaganda aygıtının Roger Garaudy’ye yönelmekte bile tereddüt etmeyen en önemli silahı olan “antisemitizm” suçlamasının hem aklen ve hem de reel olarak çürüklüğünün ortaya çıkması. Siyonist propaganda aygıtı İsrail’in hemen hber yaptığını meşru göstermek ve ona gelebilecek muhtemel bazı tepkilerin önüne geçmek bakımından “antisemitizm” ile suçladıkları davranışları ve tutumları genişletme gayretinde. Öyle ki Siyonizme karşı olmak bile antisemitizm sayılıyor. Siyonizme karşıt Yahudi topluluklar bile bu suçlamayla öteden beri yüz yüze. Sözgelimi Amerika’daki “True Torah Jews Against Zionism” gibi topluluklar sık sık bu ithamla karşılaşıyorlar.
Birileri Gazze’de yaşanan insan ölümlerinin sebebi olarak Aksa İntifadasını göstermeye devam etsin, iyi biliyoruz ki İsrail işgali bu intifada olsun ya da olmasın benzer sonuçları bir şekilde tahsil edecekti. Bu işgale ve katliamlara karşı çıkanları bir şekilde “antisemitist” olarak suçlamaya hazır ve nazır Siyonist propaganda aygıtı devredeydi.
Aksa İntifadasının akabinde Siyonist propaganda aygıtının birçok türden uygulamasını gördük. Handiyse bu aygıt sayesinde intifadayı bile bazıları zaman zaman “festival basma” olarak nitelendirmek istedi. HAMAS’a yönelik gelişen ve bir yerde ünlü Nazi propaganda aygıtının başındaki isim olan Goebbels’i hatırlatacak ölçüde kirli propagandaya maruz kaldık gerek gerçek hayatta gerekse sosyal medyada.
Bu propagandanın sadece intifada esnasında devrede olduğunu düşünmek hata olur. Süreklilik arz eden bir şekilde spordan siyasete, kültürden sanata, gündelik hayattan eğlenceye Siyonist propagandanın bin bir çeşidine hemen her gün maruz kalıyoruz. Radyoaktif serpinti gibi meret! Bilinçlerimizi kirletip uyuşturuyor, algı kapılarımızı kilitliyor. Aksa İntifadası sürekli maruz kaldığımız bu etkileri en aza nasıl indirebileceğimizi bize hatırlattı, bu yola bir yerde ışık tuttu. Bu ışığı bir şekilde parlatmak gerekiyor.
(*) Bu sitede konunun ayrıntılarını “Siyonist istihbarat Türkiye’de hâlâ etkili mi?” sorusu eşliğinde ele almıştık. Sosyal medyada ve gerçek hayatta karşılaştığımız birçok unsur bu sorunun cevabının ne olduğuna ilişkin kuvvetli bir fikir veriyor.