Neden hafızlar kör, imamlar topaldır anne?!
Bu soruyu anneme sorduğumu hatırlamıyorum, ama çocukluğumda, bu sorunun uzun süre zihnimi meşgul ettiğini hatırlıyorum.
Tabi çocuk aklımla nerden bilecektim, toplumun, dinamik ve canlı bir organizma gibi çalıştığını, toplumsal hiçbir davranışın kuralsız, sistemsiz ve amaçsız olmadığını? Herhangi bir canlı organizmanın, yapısında, hayatında meydana gelen herhangi bir aksaklığı onardığı gibi toplumun da böyle bir işlev gördüğünü çok sonraları öğrenecektim. Tıpkı bazı hayvanların kopan kuyruğunun yeniden çıkması gibi. Nitekim bir yerimiz yaralanınca, beynin komutuyla vücudumuzdaki hücrelerin yarayı iyileştirmek için harekete geçtiklerini biliyoruz. Toplum da böyledir. Hayatta yaşanan bir aksaklığı gidermek için bütün imkanlarını kullanır ve aksayan tarafı onarır, sorunu hal yoluna koyar. Çünkü toplumsal varlığın bir gayesi var ve bu gaye aksamamalıdır. İslam alimleri, insani ve toplumu “amaçlı” olarak nitelendirirler. Hem genelde yaratılışları bir amaca dayanıyor hem de özelde her yapıp ettikleri bir amaca yöneliktir anlamında. Varlığı, amaçsız, sebepsiz, bağlantısız gibi görenler, varlığın bir parçası olan insanın da davranışlarının bu denli birbiriyle uyumlu ve bağlantılı olmasına bir anlam veremezler. Kör tesadüften ibarettir her şey onlara göre. Tabi bütün bunları çok sonraları öğrenecektim.
Kör tesadüf demişken, çocukken hafızların mutlaka kör olmaları gerektiğini sanırdım. Çünkü tanıdığım, bildiğim bütün hafızlar kördü. Hatta günlük Kürtçede, birinin kör olduğunu söylemek istedikleri zaman “hafız” derlerdi, Kur’an hafızı olmasa da. Bunun sebebini çok merak ederdim. Yıllarca düşünüp durdum.
Beni düşündüren bir diğer örnek de medrese mezunu fahri imamların birçoğunun topal olmalarıydı. Bizim civarda hasat zamanı, dokuzuncu aydır. O ayda köye yoğun bir imam akını olurdu. Hasadın zekatından paylarına düşeni almak için. Adamların başka gelir kaynağı yoktu. Yirmi, otuz günlük bu süre zarfında, harman yerinde topal imamların bir elinde buğday koyacak torba, bir elinde asa, önlerinde merkepleri, seğirterek dolaşmaları hala gözlerimin önündedir. Sonra büyüdüm. İmamlara da maaşa bağlandı. Artık köyümüzün harman yerinde görünmez oldular. Ben de ortaokula başlamıştım. Bu sefer ayda bir gün, çarşı pazarda, bizim harman yerini andırır biçimde topal insanların ilçedeki yoğunluğu dikkatimi çekmeye başlamıştı. Meğer imamlar aybaşında maaşlarını almaya geliyorlarmış. Sonra topal imamların sayısında bir düşüş oldu. Çünkü maaş, sağlam insanların da dikkatini, ilgisini çekmeye başlamıştı. Sosyal devlet anlayışı kör topal da olsa etkin olmaya başlaması ile birlikte, engelli vatandaşlara da belli bir maaş ödenmeye başlanmıştı. Yani hafız olmalarına ya da yıllarca medrese de okumalarına gerek kalmamıştı. Bu iyi mi oldu, kötü mü oldu ayrı mesele. En azından bizim köy ölçeğinde de olsa, eskinin engellilerinin daha entelektüel olduklarını söyleyebilirim. Hafızlık, mollalık az bir şey mi Allah aşkınıza?
Tabi, en azından bizim oralarda, bir zamanlar, hafızların kör, mollaların topal olmasının bir sebebi olmalıydı. Cevabı, yazının girişinde, işaret ettiğim gibi, toplumun yırtığını, söküğünü onarma özelliğine sahip bir dinamik varlık olmasında yatıyor.
Bizim oralarda, insanların geçim kaynağı hayvancılık ve tarımdı. Sürüleri dağ bayır otlatmak, yaylalara çıkarmak, çift çubuk kullanmak, tarla sürmek, bağ bahçe bakmak sağlam insanların işidir. Hatta bölgesel bir özellik olarak aşiret savaşlarında da kuşkusuz sağlam insanlara ihtiyaç olurdu. Fakat o zamanın sağlık şartları nedeniyle neredeyse her ailede de an az bir sakat çocuk olurdu. Bu çocuğun da geçinmesi, hayatını kazanması gerekiyordu. İşte bunun için toplumsal akıl, bedenen engelli olsalar da aklen ve zihnen elverişli olan çocuklarını hafızlığa ve medreseye yönlendirirlerdi. Özellikle gözleri görmeyenleri hafız yaparlardı. Çünkü onların medrese eğitimini görme imkanları yoktu. Ayrıca ramazanlarda, bayramlarda ya da cenazelerde rahatlıkla kadınların toplantılarına girmeleri, aralarına oturup Kur’an okumaları mümkündü. Toplumsal zeka onların geçimini de bu şekilde garanti altına almış oluyordu. Zeki ve fakat topal insanların da medrese eğitimine yöneltilmesi de aynı toplumsal zekanın eseriydi.
Bizim bölgenin en büyük alimi, bir topaldı mesela.
Ali Şeriati bir eserinde “Kur’an, Allah’ın adıyla başlıyor, insanın adıyla (Nas suresi) bitiyor” der. Bu da gösteriyor ki Allah’ın münzel sözü Kur’an’dan ve kevni sözü insandan (toplumdan) öğreneceği çok şey var yöneticilerin.