Mehmet Doğan’ın Ardından…

Mehmet Doğan’ın Ardından…

Mehmet Doğan ismiyle ilkin 1986’da daha on beş yaşındayken okuduğum Batılılaşma İhaneti kitabıyla tanışmıştım. Bir hafta sonu (büyük ihtimalle Cumartesi) okuldan çıkıp Cağaloğlu’nda Birleşik Dağıtım’dan satın almıştım o kitabı başka kitaplarla birlikte elbette.

Yüz yüze ilk tanışma sanırım Ankara’da ve 1990’da. Bu hesapça yaklaşık 35 yıllık bir tanışıklık. Tarih ve Toplum eserini okuyordum o sıra. İlk baskısı 1976’da yapılmış bu eserin kapsamlı bir yenileme geçirmiş ikinci baskısını okuyordum. 1945 sonrası Türk toplumunda önemli bir siyasi mesele olarak görülen, defaatle uygulanan, ama bir türlü çözülemeyen “toprak reformu” tartışmaları vasıtasıyla toplumsal bilinçdışı saydığı tarihi, Türk toplumunun tarihinin günümüz üzerindeki etkilerini soruşturuyordu kitabın ana tezi. Mehmet abi “toprak mülkiyeti” uygulamaları ile “toprak reformu” meselesi çevresinde tarihî geçmişimize dayanarak bir nevi “aydınlar sosyolojisi” yapıyordu.  İlk baskısı Hareket yayınlarından yapılan kitabın benim açımdan temel önemi buydu.

Mehmet abiye o dönem aydın muhitlerinde süren ATÜT tartışmalarıyla toprak reformu konusunun iç bağlantılarını sormuştum. O dönemki Ecevit’in siyasi meselesinin ATÜT tartışmalarıyla ilgili yanları kafama takılmıştı doğrusu. Mehmet Doğan’ın kitabı da bu konuda yararlanmam gereken çalışmalar arasında yerini almıştı zihnimde böylelikle. (Böyle yazıyorum da Selçuk Üniversitesi’nin eski rektörü Halil Cin’in “toprak hukuku”nu baz alan eseri dahil bu konuda yazılmış eserlerin kapsamlı bir değerlendirmesini bir türlü yazmadığımı/yazamadığımı, bu meseleyi meşhur “blöf projeler”imden biri haline getirdiğimi şimdilerde fark ediyorum.)

Aradan yıllar geçti, Konya’da düzenlenen şiir şölenlerinde, Ankara’da Türkiye Yazarlar Birliği Genel Merkezi’ndeki çeşitli toplantılarda sık sık karşılaşmıştık Mehmet abiyle. Selamlaşma, hâl hatır sorma, bazen de gündelik hayatla ilgili konuşmalar haricinde ayrıntılı bir şekilde başkaca hiçbir hususu hassaten konuşmadığımızı fark ettim.

Başta defalarca basılan ve yenilenen Büyük Türkçe Sözlük’ü (bu sözlüğün ilk başlangıcı 1981. İlk basımı tek ciltken şimdi iki cilt. Eserlerinden yapılan alıntılarla sözlükte yer alan kelimelerin taşıdıkları anlamlara şahit tutulan şair ve yazar sayısı ise 1135, sözlükteki kelime sayısı da 130 bin) olmak üzere dil çalışmaları ve Mehmet Akif ile İstiklal Marşı’yla ilgili çalışmaları Mehmet Doğan ismini çoktan kültürümüzün önemli isimlerinden birine dönüştürmüştü. Büyük Türkçe Sözlük’ün serencamı aslında birçok şeyi özetliyordu. Kültürel çalkantılar içindeki toplumumuzda o sözlük şimdiki halini alıncaya dek kırk yılda birçok değişiklik -bazen CD ile yayınlanmıştı- geçirmişti. Birçoğumuzun zihnindeki Mehmet Doğan imgesinin bir yerde sözlükle birlikte yoğrulduğunu bu yüzden rahatça söyleyebiliyoruz. Yine de halim selim, keskin çıkışlardan genelde uzak mizacı ve fikirlerinin dil meselesi ile ilgili çeşitli tartışmalarda yazdığı yazılar ve eserlerinde sertleşmesi bunun şuurunda olduğunu gösteriyordu bize. Bu tür meselelerde taviz verilmemesi yanlısıydı bir bakıma.

Tarih ve Toplum adlı o ilk eserinden biliyorduk ki Mehmet abinin asıl alanı tarihti ama o tarihin taşıyıcısı konumundaki dili ve edebiyatı da asıl çalışma alanına dahil ettiği sonradan eserleriyle ortaya çıktı. Belki bunda uzunca bir süre Türkiye Yazarlar Birliği Başkanlığı’nı (daha sonra onursal başkanlığını) yürütmesinin de etkisi vardı, bunu bilmiyorum. Dil ve edebiyatın asıl çalışma alanı olarak sivrilmesinde güncel tartışmalarda tarih şuurunun azalmasının bir etkisi de -elbette aranırsa- bulunabilir. Daha doğrusu dil ve edebiyat söz konusu şuurun gerek oluşumu gerekse idamesinde en etkin alanlar olduğu için Mehmet Doğan’ın dimağının bu alanlara yönelmesi kadar tabii bir şey olamaz. Aynı zamanda öncüsü olduğu oluşumdan, yani Türkiye Yazarlar Birliği’nden dolayı da bu alanlarda varlık kesbetmesi bir yerde kaçınılmazdır da. Bu birlik söylemek gerekirse zihinlerde Mehmet Doğan ismiyle özdeşleşmiştir.

Diğer yandan Batılılaşma İhaneti’nin açtığı güzergahtan vazgeçmiş sayılmazdı Mehmet abi yürüttüğü dil çalışmalarıyla. Yaptığı bu tür çalışmalarla -özellikle sözlük çalışmasıyla- “ihanet”in kültürümüzde açtığı büyük yaraları kısmen de olsa sağalttı, onların muhtemel tehlikelerine karşı yeni nesilleri uyarmayı bir vazife bildi. Yakın tarih okumaları da aynı çabaları doğrusu destekliyordu. Mehmet Akif ve Safahat’la ilgili çalışmalarına da bu açıdan bakılabilir. Bu çalışmalarla hem durduğu yeri gösteriyor hem Safahat şairine hemen hepimizin ödemesi gerekli vefa borcunun kendi hissesine düşen kısmını ödüyor hem de kültürümüzün vazgeçilmez bir değerinin hakkını teslim ediyordu.

Allah ona rahmet eylesin…

 

Diğer Yazıları

Irkçılık

Irkçılık

  • 01.09.2024 / 00:27

Yorum Yaz