Kadı̇r üstün ı̇le Trump Harrı̇s ve ABD Seçı̇mlerı̇ Üzerı̇ne Röportaj
💬 “TRUMPÇI ULUSAL VE İZOLASYONİST ÇİZGİNİN, DEVA OLABİLECEĞİNİ SANMIYORUM ANCAK KLASİK LİBERAL KAPİTALİZMİN DE ÇÖZÜM ÜRET(E)MEDİĞİ AÇIK”
5 Kasım’da gerçekleşen Amerikan seçimleri salt ABD iç kamuoyunu değil, ABD’nin küresel bir askeri ve ekonomik güç olması nedeniyle, tüm dünya başkentlerinin de dikkat kesildiği bir seçim oldu. Anket(çi)ler, stratejistler ve analistlerin kahır ekseriyeti seçimin başa baş gittiğini dillendirirken, seçim sonuçları tam aksi yönde belirdi.
Trump’ın Senato ve Temsilciler Meclisi’nde güçlü çıkmasıyla sonuçlanan ABD seçiminin; adaylar bazında vaatlerini, seçim kampanyalarını, söylemlerini, performanslarını, politikalarını ve dünya siyasetine yönelik yansımalarını analiz etmek için SETA Washington Koordinatörü Kadir Üstün ile konuştuk. Üstün ile dünyada yükselen aşırı sağ, ulusalcı ve muhafazakâr dalganın, Amerika kıyılarına vurmasıyla; başta Filistin sorunu, Rusya-Ukrayna savaşı, Çin ile rekabet gibi jeopolitik kırılmalar kadar, Amerika’nın göçmenler ve pandemi döneminden beri aşamadığı enflasyon sorunu ile Türkiye-ABD ilişkilerinin muhtemel etkilerini de konuşma fırsatı bulduk.
TRUMP, EKONOMİ VE GÖÇMEN KRİZİNE ODAKLANARAK BİDEN’İN ZAYIFLIKLARINI ETKİLİ BİÇİMDE KULLANDI
🗨️ Donald Trump’ın seçimleri kazanmasında hangi dinamikler etkili oldu? Vaatleri, söylemi, kampanyası, şovmen kişiliği, performansı, göçmen ve kürtaj karşıtlığı ile ekonomiyi düzeltme iddiası vs. açısından bakıldığında Trump ve seçimini nasıl bir analize tabi tutuyorsunuz?
Trump’ın zaferinde birçok farklı neden etkili oldu ancak en önemlisinin pandemi sonrasında yaşanan enflasyonun, faturasının Biden yönetiminin ekonomi politikalarına kesilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Trump popülizminin, ekonomi ve göçmen krizi meselelerine odaklanarak Biden yönetiminin zayıflıklarını etkin biçimde kullanması etkili oldu. İlk döneminde tam bir kaos yönetimi uygulasa da seçmene sistemle savaşan lider imajı vermeyi başardı. 2020 seçim sonuçlarına, hile yapıldığını söyleyerek kabullenmeyen Trump, 6 Ocak Kongre baskınına ve kendisine karşı açılan davalara rağmen Cumhuriyetçi Parti içindeki etkinliğini koruyarak partinin adayı olmayı başardı. Pandemi koşullarının yarattığı tarihi bir seçimle Biden’a kaybeden Trump, hem yüksek enflasyon hem de göçmen krizi meselelerinde Biden yönetimini seçmen gözünde mahkûm edebildi.
İlk döneminde Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı atamalarla kürtajın federal olarak korunmasını sonlandıran Trump, bu konunun tartışılmasını pek tercih etmiyordu zira ara seçimlerde kadınların tepkili olduğunu görmüştü. Kadınların kürtaj meselesine duyarlı olmalarına rağmen %53’ünün gene de Trump’a oy vermesi kadınların ekonomik meseleleri öncelediğini gösterdi. Trump’ın 2020 seçimlerindeki oylarını koruyarak siyahiler, Latino seçmenler ve diğer gruplar arasında oylarını artırması en önemli başarısı oldu. Bütün seçmen gruplarında mevcut düzene karşı bir tepki oluştuğunu ve halkın sisteme tepkisini göstermek için sistem dışı gördüğü Trump’a oy verdiğini söyleyebiliriz.
HARRİS’İN EKONOMİ, GÖÇMENLER VE FİLİSTİN MESELESİNDE SEÇMENLE DİYALOG KURMAKTA ZORLANDIĞINI GÖRDÜK
💬 Kamala Harris’in seçimi kaybetmesinde hangi dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz? Vaatleri, kampanyası, performansı, söylemi, değişim yaratacak lider profili çizememesi, kürtaj ve kadın haklarını ön plana çıkarması ve ekonomiyi gündeme yeterince getirmemesi vs. açısından Harris ve seçimini nasıl bir analize tabi tutuyorsunuz?
Biden’ın 2020 seçimleri öncesinde kendini geçiş dönemi adayı olarak tanımlamasına rağmen, Trump aday olunca yarıştan çekilmemesi seçim kaderini etkiledi. Biden’ın yaşadığı zihni zindelik ve sağlık problemlerinin gözle görülür hale gelmesine rağmen adaylıkta ısrar etmesi ve Trump’la televizyon tartışması sonrasında çekilmek zorunda kalması, Harris’in uzun bir kampanya döneminde pişmesini engelledi. Üç ay gibi kısa bir zamanda kampanya yapmak zorunda kalan Harris’in ekonomi, göçmenler ve Filistin meselesinde seçmenle diyalog geliştirmekte zorlandığını gördük.
Seçimin en önemli meselelerinin hayat pahalılığı ve sınırdaki göçmen krizi olduğu bilinmesine rağmen Demokratlar bir yandan ekonominin aslında o kadar kötü olmadığı bir yandan da göçmen krizinin kontrol altında olduğunu savundular. Kürtaj meselesinin daha önceki ara seçimlerde olduğu gibi kadınları mobilize etmesini bekleyen Harris, anti-Trump mesajlarıyla ve demokrasinin tehlikeye düşeceği şeklindeki teziyle kitleleri harekete geçirebileceğini düşündü.
Harris’in kendini Biden’dan ayrıştır(a)maması da mevcut sistemin adayı görülmekten kurtulmasını engelledi. Seçmen sistemi değiştirecek ve ekonomiyi düzeltecek bir aday aradığı için bunu vadeden Trump’ın popülist mesajına tekrar şans verdi. Harris ise ılımlı Cumhuriyetçilerin oyunu alabileceğini düşünerek Liz Cheney gibi babasından dolayı Amerika’yı savaşlara sokmaya eğilimli Washington düzeninin temsilcilerini yanına alarak seçmene ulaşmaya çalıştı.
Harris, kazanması için olmazsa olmaz denilebilecek yerler olan Pennsylvania, Wisconsin ve Michigan’daki en önemli konuların ekonomi ve Filistin olmasına rağmen ne işçi sendikalarıyla ne de Müslümanlarla sıkı ilişki kurabildi. Bu eyaletleri daha önce Obama, Sanders, Trump gibi sistem dışı görülen adaylar kazanmış, Hillary Clinton gibi sistem içi görülen adaylar ise kaybetmişti. Biden’ın Pennsylvania ve sendikalarla uzun ve sağlam bir geçmişi olması, pandemi ortamının özel koşulları ve sistemin adamı olsa da, uzlaşıyı temsil eden tutumu Biden’ı başarılı kılmıştı ancak Harris’in bu eyaletlerde ekonomik popülist söylemin işe yaradığını görememesi ve buna ilişkin söylem geliştir(e)memesi kritik bir hata oldu.
TRUMP’IN, DIŞ POLİTİKA MESELELERİNİ SEÇMENİN GÜNLÜK HAYATINA ETKİ EDEN MESELELERLE İLİŞKİLENDİREBİLME BECERİSİNİN ALTINI ÇİZMEK GEREKİYOR
💬 Ukrayna-Rusya savaşı, Gazze’deki katliam, Çin ile rekabet gibi jeopolitik kırılmaların Trump’ın seçimi kazanmasında veya Harris’in kaybetmesinde etkili oldu mu? Mesela Trump’ın “savaşları sonlandıracağım” çıkışı ya da ünlü Amerikalı siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler profesörü John Mearsheimer’in Biden yönetiminin İsrail'in Gazze'deki soykırımında suç ortağı olduğu için Demokratlara oy vermeyeceğini açıklaması gibi, demokrat seçmenin taşıdığı Gazze duyarlılığı. Özetle, iki adayın küresel konulardaki duruşu seçimi nasıl etkiledi?
7 Ekim sonrası, son bir yılı aşkın süredir devam eden İsrail’in Filistin’de etnik temizlik politikasının Amerika’daki genç seçmen üzerinde ciddi etkisi oldu. Özellikle Demokrat genç seçmen Biden’a ‘soykırımcı Joe’ lakabını takacak kadar kızgındı. Üniversite gösterileri ve Biden’ın seçim kampanyası toplantılarındaki gösteriler parti içindeki derin rahatsızlığı sürekli açığa vuruyordu. Buna rağmen İsrail’e destekte ısrar eden Biden, askeri ve maddi yardım sağlayarak soykırıma ortak hale geldi. Harris’in adaylığıyla birlikte bu konuda yeni bir açılım beklenmesine rağmen, Demokrat Parti Kongresi’nde Filistinli konuşmacılara yer verilmemesi Arap ve Müslüman seçmenle birlikte genç seçmenlerin de heyecanını kırdı. Buna karşılık Trump’ın savaşı bitirme sözü, Michigan gibi salıncak eyaletlerde Müslüman ve Arap seçmenin önemli bir kısmının üzerinde etkili oldu.
Ukrayna savaşını da bitirebileceğini iddia eden Trump, uzun süredir Ukrayna’ya verilen dış yardımı eleştirerek prim yaptı. Ülkenin sınır güvenliğini sağlayacak para bulamayıp, göçmenlere ve Ukrayna’ya yardım yapıldığı gibi argümanları öne süren Trump, ilk döneminde Amerika’yı yeni bir savaşa sokmadığı için seçmen tarafından bu konuda inandırıcı bulundu. İlk seçiminde de özellikle Çin’le rekabeti uygulayıp, tam baskı politikası izleyen Trump, istihdamın Çin’e kaymasından yakınan işçi kitlelerinin desteğini alabildi.
Trump’ın dış politika meselelerini seçmenin günlük hayatına etki eden meselelerle ilişkilendirebilme becerisinin altını çizmek gerekiyor. Çin’le rekabet, Amerika’yla jeopolitik bir öncelik olsa da bunu Amerikan işçi sınıfının ekonomik sorunlarıyla ilişkilendiren Trump, Ukrayna’ya yardımı da Amerikan sınırlarını koruyamazken neden Ukrayna’nın sınırlarını korumaya milyarlarca dolar harcıyoruz şeklinde popülist bir söylemle mahkûm edebildi. Amerika’nın en İsrailci başkanlarından biri olmasına rağmen, Biden’ın soykırıma desteği ve ortaklığı da Müslüman ve Arap seçmen için barışı sadece Trump’ın getirebileceğine ikna etti.
TRUMP, HARRİS’İN ALT SINIFLAR VE DÜZENE TEPKİLİ KİTLELER GÖZÜNDEKİ ELİT VE HALKTAN KOPUK İMAJINI, GÜÇLÜ BİÇİMDE İŞLEMEYİ BAŞARDI
💬 Seçim öncesinde anket(çi)ler, stratejistler ve analistler seçimin başa baş geçtiğini ifade ederken, Trump, seçimi 5 Milyon oy farkıyla yani burun buruna olmayan bir farkla kazandı. Bu Cumhuriyetçilerin; kırsal kesimde yaşayan, beyaz, erkek, yaşlı ve üniversite eğitimi düşük seçmen profili algısını kırmış gibi görünüyor. Şehirli, genç, kadın, üniversite eğitimi almış, Latin, Hispanik ve siyahi seçmenlerinde oylarını aldığını gösteriyor. Georgia gibi siyahi nüfusun, Michigan gibi Arap-Müslüman nüfusun, Pensilvanya gibi mavi yakalıların yoğun olduğu ve 7 salıncak eyalette de Trump, oylarını artırmış. Trump’ın, demokrat seçmene ulaşmasını veya demokratların Harris’e oy vermemesini siyaset sosyolojisi veya seçmen davranışları açısından nasıl izah etmek lazım?
Aslında oy farkı şu an itibariyle 3,5 milyona düştü ve California gibi eyaletlerden gelecek nihai sonuçlar bu farkın daha da düşmesini sağlayacak. Buna rağmen Harris’in Biden’dan daha iyi performans gösterememesi, Biden yönetiminin popülaritesinin ne kadar düşük olduğunu gösteriyor. Biden’ın görev onay oranının %40’ın üzerine çıkmakta zorlanması bunun önemli bir göstergesiydi. Trump’ın, üniversite mezunu ve 65 yaş üstü kadınlar dışındaki her kesimden, oyunu artırdığı bir gerçek ve bu ekonomik argümanın her kesimde karşılık bulduğunu gösteriyor. Sisteme güvensizliğin bir göstergesi olan bu durumu tersine çevirmek için Harris’in farklı seçmen gruplarına etkili bir mesaj geliştiremediği görülüyor.
Trump’a oy veren kitlenin daha az eğitimli olduğu bir gerçek ancak Biden ekonomisine duyulan tepkinin öne çıktığını söyleyebiliriz. Biden’ın pandemi koşullarını kötü yönetmesi, Trump’ın bilimsellikten uzak ve sadece seçim kaygısıyla hareket eden, salgın hastalıkla mücadele stratejisinin cezalandırılmasına yol açmıştı. Yani Trumpçı taban Trump’ın arkasında durmuş ancak daha ılımlı seçmenle birlikte farklı etnik ve dini kökenli seçmen, Biden’ın daha rasyonel pandemi yönetiminden dolayı, geniş kitleleri içeren bir koalisyona yönelmişti. Trump yalnızlaşmıştı ve seçimi de kaybetti ancak seçim sonucunu hiç kabullenmeyerek kendine inanan tabanı tamamen yanında tutmayı başardı.
Kendi tabanı dışındaki kitlelere ulaşırken de farklı stratejiler izledi. Örneğin siyahi erkeklere ekonomik koşullar üzerinden Latino seçmene ise ironik bir biçimde göçmenlik üzerinden ulaşmayı başardı. Harris’in LBGT’yle yakın ilişkisini de genç erkek ve muhafazakâr aile seçmenine ulaşmak için kullanan Trump, kitlelere kendi döneminde pandemi olmasa da, ekonominin çok iyi gittiği mesajını vererek inandırmayı başardı. Farklı seçmen kitlelerini ne duymak istiyorlarsa onu söylemekten imtina etmeyen Trump, Harris’in alt sınıflar ve düzene tepkili kitleler gözündeki elit ve halktan kopuk imajını güçlü biçimde işlemeyi başardı. Harris’in Biden’ın devamı olacağını ve bir şey değiştirmeyeceğini sürekli vurgulayan Trump’ın kampanyası, Demokratların demokrasi ve kürtaj gibi daha eğitimli sınıfın umurunda olan konulara hapsolmasını sağladı.
İKİNCİ TRUMP DÖNEMİNDE TEMKİNLİ BİR İYİMSERLİK İÇİNDE OLABİLİRİZ
💬 İkinci Trump dönemi ile Türkiye ilişkileri nasıl bir şekil alacak? PKK/YPG sorunu, Suriye ile normalleşme süreci, Türk-Yunan İlişkisi, Kıbrıs meselesi, Filistin-İsrail savaşı, Ukrayna-Rusya savaşında Türkiye’nin rolü ve son olarak ekonomik ilişkiler bağlamında Trumplı ABD, nasıl bir Türkiye politikası izleyecek? Türkiye sizce Trumplı bir ABD yönetimi ile nasıl bir politika izlemelidir?
İkinci Trump döneminde temkinli bir iyimserlik içinde olabiliriz. Trump’ın Suriye’den çekilmek istemesi ve PKK/YPG’ye destek konusunda da çok istekli olmaması Türkiye açısından bir avantaj. Ancak CENTCOM ve İsrail’in Suriye’yi, Rusya’ya ve İran’a bırakmama tezinin etkisi de unutulmamalı. Buna rağmen Trump’ın Suriye’den çekilmekte kararlı olması Türkiye’yle yakın koordinasyon içinde olmayı istemesi sonucunu doğurabilir.
Biden döneminde ABD’nin, Yunanistan’la askeri ve stratejik ilişkisini derinleştirmesi Türkiye’de endişe doğurmuştu ancak zaman zaman ortaya çıkan tansiyon, diplomatik olarak iyi yönetildi. Trump’ın Yunanistan için çok özel bir çaba harcamasını veya Kıbrıs meselesini çözmek için gayret etmesini beklemiyorum ancak bu konularda Türkiye’nin pozisyonunu anlamaya çalışacaktır.
Filistin meselesinde Trump bir yandan İsrailci bir çizgide gidecek bir yandan da Netanyahu’dan Gazze’deki savaşı ve Lübnan’a saldırıları bitirmesini isteyebilir. Bunun karşılığında ise İsrail’in Gazze’de kalmasına ve Batı Şeria’yı ilhak etmesine ses çıkartmayabilir. Filistin aleyhine atılacak adımlar da Türkiye’yle ilişkilerde gerginlik yaratacaktır. Suudilerin Filistin devletinde ısrarcı olması İslam dünyasının ortak tavır geliştirmesine katkıda bulunarak, Trump’ın politikasını etkileyebilir ancak bu konuda çok ümitvar olmak için fazla neden yok maalesef.
Ukrayna meselesinde de barış getireceğini söyleyen Trump’ın, Türkiye’yle daha yakın çalışmasını bekliyorum. Gerek NATO’nun Ukrayna politikası gerekse olası barış müzakerelerinde Türkiye’nin rolü kritik olacaktır. Liderler arasındaki yakın diyalog gerginliklerin aşılmasında önemli rol oynayacaktır. Bununla birlikte bölgesel sorunların her zaman yeni kriz alanları doğurmasını beklemek gerçekçi bir yaklaşım olur.
PAX AMERİCANA İLE İÇE KAPANMA ARASINDA GİDİP GELEN ABD’NİN, KÜRESEL LİDERLİK İDDİASINDAN VAZGEÇECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM
💬 Putin ve Çin’in dünya siyasetindeki ağırlıklarının artması, Avrupa’da aşırı sağın yükselişi ve son olarak Trump gibi sağ-muhafazakâr ve popülist aktörlerin seçilmesi gibi gelişmeleri topladığımızda bu bir tür küreselleşmeye karşı uluslaşma, liberal düzene karşı kamucu-korumacı düzen, evrenselleşmeye karşı yerellik, kimliksizleşme-cinsiyetsizleşme-değersizleşmeye karşı kadim değerlerin korunması, yeşil sanayi ve kapitalizme karşı alternatif iktisadi model arayışının bir tepkisi midir? Putin’in 7 Kasım’da “Westfalya ya da Yalta sistemine benzemeyen yepyeni bir dünya düzeni oluşuyor” sözünü dikkate alacak olursak Pax Americana düzeni çatırdıyor mu yoksa aşır sağın yükselişine rağmen bu düzen devam mı edecek?
Bu dinamiklerin hepsinin katkısı var elbette ve her biri ayrı ayrı ele alınması gereken çetrefilli konular. Ancak Trump’ın bir yandan kurulu düzene tepkinin bir ifadesi olduğunu söylerken, bir yandan da aslında Amerikan siyasetine has bir izolasyonist tavrın da yansıması olduğunu unutmamak gerekiyor. Amerikan kurucu babaları Avrupa savaşlarından uzak durma fikrini çokça işlemişler ve yeni kurulan bu ülkenin eski dünyanın çatışmalarından uzak durmasını istemişlerdir.
İkinci dünya savaşına kadar bu tavrın devam etmesi aslında Amerikan siyasetinde ulusalcı bir söylem olan ‘Önce Amerika’ damarının öteden beri güçlü olduğunu gösteriyor. Küresel siyaseti şekillendirip Avrupa’yı yeniden kurduğu Soğuk Savaş dönemi sonrasında Pax Americana’nın devamıyla, daha fazla içine kapanma arasında gidip gelen ABD’nin, yakın zamanda küresel liderlik iddiasından vazgeçeceğini düşünmüyorum.
Trumpçı dış politika Amerika’yı daha sıradan bir ulus devlet haline getirme potansiyeline sahip ancak Amerikan gücünün kıta Amerika’sının çok ötesinde bir küresel güç olması bunu kısa ve orta vadede adeta imkânsız kılıyor. En büyük Amerikan şirketlerinin kazançlarının çoğunun Amerika dışında olması, Amerikan askeri gücünün bütün dünyaya yayılmış bir üsler ağıyla ifade edilmesi ve Amerikan ekonomisinin Çin ve Avrupa’yla son derece yüksek bir bağımlılık içinde olması, yakın zamanda sıradan bir ulus devlete evirilmesine izin vermeyecektir.
DEMOKRATLARIN, FİLİSTİN MESELESİNDE MORAL ÜSTÜNLÜK KAYBINA UĞRAMALARI VE HARRİS’İN MÜSLÜMAN VE ARAP SEÇMENE UMUT VERMEMESİ, KENDİSİNE PAHALIYA PATLADI
💬 Harris’in seçimi kaybetmesinde birçok faktör hiç kuşkusuz etkili olmuştur. Salıncak eyalet denilen Michigan ve Georgia eyaleti başta olmak üzere Arap-Müslüman nüfusun tepkisi ile Gazze soykırımına karşı ABD’nin suç ortaklığı pozisyonu, demokrat seçmenlerin (Bernie Sanders’in Gazze politikasını eleştirmesi gibi) Kamala Harris’i desteklememesinde ne derece etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
Soykırıma destek ve ortaklığın, özellikle genç Demokrat seçmenin genelinde ciddi bir moral bozukluğu yarattığını söyleyebiliriz. Biden’ın kendi siyasi çıkarına aykırı olmasına rağmen İsrail’e destekte ısrarcı olması ve Harris’in bu pozisyona mesafe koy(a)maması önemli bir sorundu. Ukrayna’nın özgürleşmesi için milyarlarca dolarlık askeri yardım gönderip, Rusya’yı izole eden ve Putin’i terörist ilan eden bir yönetimin Gazze’de yaşananları durdur(a)maması Demokrat genç seçmeni demoralize etti.
Parti içinde kırılma yaratan bu politika, Michigan’da Arap ve Müslüman oyların bir kısmının Trump’a, bir kısmının da Yeşiller Partisi adayı Jill Stein’a gitmesine neden oldu. Ancak bu oyların eyaleti Harris’ten alıp Trump’a verdiğini söylemek pek mümkün görünmüyor zira diğer birçok eyalette de 2020’de Biden’a oy veren Demokrat seçmenin aynı şevk ve arzuyla Harris için sandığa gitmediği görülüyor. Michigan’ı Müslüman oyu yüzünden kaybettiğini kabul etsek bile Harris’in Wisconsin ve Pennsylvania’daki kayıpları zaten başkanlığı kaybetmesine neden olacaktı. Demokratların Filistin meselesinde ciddi bir moral üstünlük kaybına uğramaları ve Harris’in Müslüman ve Arap seçmene umut vermemesi ve hatta onlara yukarıdan bakan bazı söylemleri kendisine pahalıya patladı.
TRUMP ASLINDA, LİBERAL KAPİTALİST SİSTEMİN 2008’DEN BERİ YAŞADIĞI KRİZİ, AŞAMAMASININ BİR SONUCU
💬 Nobel Ödüllü ekonomist Daron Acemoğlu “Trump’ın tekrar seçilmesi nedeniyle maalesef yıllar sürecek çalkantılı ve belirsizliğin hâkim olduğu bir dönem bizi bekliyor” dedi. Size göre Amerika’yı ve dünyayı nasıl bir gelecek bekliyor?
Trump’ın ilk döneminde adeta bir ihtilal yapmışçasına Washington’a gelmesi ve müesses nizamın kendisine karşı direnmesi, onun aşırılıklarını törpüleyerek yönetmesine neden olmuştu. Bu sefer bu dinamik yok ve Trump seçim vaatlerini gerçekleştirmek için çok daha güçlü bir konumda olacak. Trump’ın öngörülemezliği, NATO gibi çok taraflı kurumlara karşı şüpheci yaklaşımı, lider diplomasisini tercih etmesi ve göçmen karşıtı söylemlerinin küresel sistemdeki belirsizliği artırması mümkün.
Ancak bundan önce dünyada çok istikrarlı bir dönem yaşanıyordu da Trump bunu bozdu gibi bir yaklaşım doğru değil bence. Trump dünyada liberal kapitalist sistemin 2008’den beri içine düştüğü kriz dönemini aşamamasının bir sonucu aslında. Sistemin dışına itildiğini hisseden kitlelerin ve Afganistan ve Irak savaşlarından gelen yorgunluğun bir dışavurumu adeta. Dahası, Amerikan üretim altyapısının Çin ve başka ülkelere kaydırılarak özellikle orta batı Amerika’da adeta hayalet şehirler üreten işsizliğe neden olunması da Trump’ı doğuran etkenlerden biri.
Trump’ın Amerika içinde yeniden üretime dönme çabalarının çok başarılı olacağını düşünmüyorum zira ileri ekonomilerin üretim altyapısını eski haline getirmesi pek mümkün değil. Ekonominin giderek daha fazla yapay zekâ ekseninde şekillenmesi klasik mavi yakalı istihdamı, daha da imkânsız hale getiriyor. Hem Amerika hem de gelişmiş ekonomilerin önüne büyük ekonomik fırsatlar koyan yapay zekanın aynı zamanda büyük sosyal problemler de doğurabileceğini görmek gerekiyor. Trumpçı ulusal ve izolasyonist çizginin bu meydan okumaya deva olabileceğini sanmıyorum ancak klasik liberal kapitalizmin de çözüm üret(e)mediği açık.
Önümüzdeki dönemde küresel güç mücadelesinin ileri teknoloji alanındaki liderlik mücadelesi ve geleceğin ekonomisinin kritik alanlarına hâkimiyet etrafında şekilleneceğini tahmin edebiliriz. Bu da ülkelerin yeni ihtiyaçlara cevap veremeyen kurumlarının, adeta ateş altında olacağı bir dönemin habercisi olsa gerek. Birçok kurumsal yapı çözülmeye ve önemini yitirmeye devam edecek ancak bence asıl önemli soru, insanlığın yeni sosyo-ekonomik realitelerin gerektirdiği yenilikçi ve kitlelerin yabancılaşmasını engelleyecek kurumların, kurulup kurulmayacağı etrafında şekilleniyor. Kısa ve orta vadede Amerikan gücünün ve liderliğinin ana aktör olarak devam edeceğini ancak uzun vadede geleceğin ekonomisini yönetme kapasitesini geliştirecek stratejik adımları atabilen ülkelerin dünyanın yönetişimine liderlik katkısı yapabileceğini düşünüyorum.