İslamofobi Üzerine: Neden Hep Müslüman Azınlıkları Çalışıyoruz?

İslamofobi Üzerine: Neden Hep Müslüman Azınlıkları Çalışıyoruz?

 

İslamofobi tartışmalarına baktığımızda ilk olarak iki temel nokta öne çıkmaktadır: Müslümanların azınlık olduğu toplumlara yönelik yoğun bir ilgi ve Müslüman (çoğunluklu) toplumlara yönelik bir kayıtsızlık. Diğer bir ifadeyle, Müslümanların azınlık olduğu toplumlarda “İslamofobi” bir vaka olarak düşünülüp incelenirken, Müslüman toplumlarda bu olgu bir mesele olarak ele alınmamaktadır. Hatta çoğu zaman, Müslüman toplumlarda İslamofobinin var olmadığı, yani Müslümanların İslamofobik olamayacağı varsayılmaktadır. Ancak yapılan araştırmalar, sanılanın aksine, İslamofobikliğin gayrimüslimlere has olmadığını ve Müslüman toplumlarda da yaşandığını ortaya koymaktadır.[i] Aslında, Müslümanların “çoğunluğunun” deneyimlerinin yok sayıldığını da gösteren bu araştırmalar bizi İslamofobi meselesini yeniden değerlendirmeye de iter. Zira bu yok sayma, İslamofobinin küresel bir olgu olarak bütünlük içinde kavranmasını ve dolayısıyla da farklı ve “beklenmedik” örneklerinin görülmesini de engellemektedir. Özetle, sadece Müslüman “azınlıklar” çalışıldığında İslamofobi anlaşılamamakta ve bunun sonucunda da pek çok İslamofobi vakası, tespit edilemediği için artarak devam etmektedir.

 

Peki, çözüm nedir? Burada akla ilk gelen cevap, Müslüman toplumlarda İslamofobiyi çalışalım olabilir. Fakat bu cevap tek başına bir çözüm sağlayamaz çünkü varlığı bile tartışmalı olan bir olgu çalışılamaz – ya da nasıl çalışılabilir? Nitekim, yukarıda referans verdiğim tarzdaki çalışmaların sayısının bir elin parmağını geçmemesi de bu durumun bir ispatı niteliğindedir. Dolayısıyla da çözüm nedir sorusuna verilecek ilk cevap, İslamofobinin ne’liğine ve nasıl tespit edilebileceğine dairdir. Buna ulaşmanın en kolay yolu da halihazırdaki, yani Müslüman azınlıklar üzerine olan çalışmalara ve “yoğun ilgiye” odaklanmaktır. Bu ilgiyi anlamlandırmak her ne kadar zor gözükmese de, “normal” kabul edilenin üzerine kafa yormak, bu konudaki çıkmazları ve sınırları ortaya koyabilir. Başka bir deyişle, literatüre hâkim olan bu eğilimin sebeplerini analiz etmek, Müslüman toplumlara yönelik ilgisizliğin nedenlerine de ışık tutabilir ve mevcut yaklaşımlardaki, yani “normal” varsayılandaki temel sorunları anlamamızı sağlayarak İslamofobinin daha yerinde bir tanımını, tespitini-teşhisini mümkün kılabilir. Dolayısıyla, ilk olarak cevaplanması gereken soru, İslamofobi çalışmalarında Müslüman azınlıklara yönelik neden bu kadar yoğun bir ilgi ve üretim olduğudur. Burada azınlık bağlamının üç özelliği dikkat çekmektedir: Vaka sayısını arttıran asimetrik güç ilişkileri, şeffaflık nedeniyle vakaların tespit edilmesinin kolaylığı ve yine şeffaflık nedeniyle vakaların analiz edilmesinin kolaylığı.

 

İlk olarak, azınlık bağlamı, çoğunluğun bireysel veya kurumsal mensupları-temsilcileri tarafından azınlıklara yönelik yapılan ayrımcılığı ve düşmanca eylemleri kolaylaştıran asimetrik güç ilişkileri yaratır. Böylece de, bu toplumlarda, eylemin muhatabının İslami olduğu sayısız düşmanlık vakası yaşanmaktadır. Dolayısıyla da, güçlü çoğunluğun mensuplarının, azınlık olmaları sebebiyle daha az güçlü olan Müslümanlara düşmanca davranışlar sergilediği çok sayıda “vaka” görürüz. Öte yandan, muhatabı İslami, mesela bir Müslüman olduğunda, düşmanlığın otomatik olarak İslamofobik olduğu söylenemez. Bir Müslümana karşı sergilenen bir düşmanlık, o Müslümanın borcunu ödememesi veya çok gürültü yapan bir komşu olması gibi tamamen kişisel bir mesele nedeniyle de gerçekleşebilir

Ancak bu olasılığa rağmen, eğer düşmanlık İslamofobikse (bunu üçüncü tekil şahıs olarak bildiğimizi varsayalım), eylemi İslamofobik olarak tanımlamak, yani tespit etmek çok daha kolaydır, ki bu da azınlık bağlamının ikinci özelliğidir. Bunun başlıca iki nedeni vardır. Birincisi, İslam’la ilişkileri bakımından, failin ve eylemin muhatabının algılanan kimlikleri, daha şeffaf ve sabittir. Üzerine çok da fazla düşünülmeden, fail, çoğunluğa mensup bir gayrimüslim veya onun kurumsal temsilcisi, muhatap da azınlık-Müslüman olarak kodlanır. Kimliklerin bu barizliği, İslam’la aralarındaki ilişkiyi gözlemciler için daha doğal ve direkt bir hale getirir. Çok teorik gibi duran bu açıklamayı örneklerle basitleştirebiliriz. Mesela, Fransa’da, bir düşmanlık eyleminin muhatabı olan başörtülü bir kadın, kıyafetinden dolayı Arap olduğu varsayılan bir adam, hatta 11 Eylül sonrasının ilk kurbanı olan Sih gibi “türbanlı” bir erkek, neredeyse hiç düşünülmeden Müslüman olarak adlandırılırken, bir beyaz-Fransız olan fail gayrimüslim olarak değerlendirilir. Benzer şekilde, bir cami doğrudan İslami olarak tanımlanırken, gayrimüslim bir toplumda gayrimüslim olduğu varsayılan bir kişi tarafından cami önüne atılan domuz kafası doğrudan İslam karşıtlığı ile ilişkilendirilir. Bu nedenle, azınlık bağlamı, İslam ile aktörler arasında daha doğallaştırılmış, üzerine düşünülme ihtiyacı hissedilmeyen ilişkilere müsaade eder. İkinci olarak, bu doğallaştırılmışlık durumu, düşmanlık eyleminin İslamofobiyle ilişkisinin kurulmasına, yani bağlamsallaştırılmasına katkıda bulunur. Eylemin anlamı, yoruma fazla alan bırakmadan daha sabit ve açık bir hale gelir: Düşmanlığın İslamofobik nedenlerle, İslami olmayan bir kimlik tarafından İslami bir kimliğe karşı yöneltildiği durumlarda gözlemciler düşmanlık eylemini, üzerine pek de kafa yormadan, İslamofobik olarak tanımlamaya meyilli olurlar. Meseleyi daha da netleştirmek için, failin Müslüman olarak tanımlandığı tam tersi bir durumu düşünebiliriz. Mesela, 2022’de, İran’da “Müslüman” kadınların “İslam Cumhuriyeti”ni protesto etmek için başörtüsü yakmaları İslamofobik bir eylem midir? Belki evet, belki hayır. Burada, anlatmaya çalıştığım nokta açısından önemli olan cevaptan ziyade bizzat bu sorunun varlığıdır. Zira, Müslümanların azınlık olduğu bir toplumda, çoğunluğa mensup bir gayrimüslim başörtüsü yaktığında bu soruyu sormayız bile; bunun yerine, hemen, eylemin İslamofobik olduğunu söyleriz, ki yüksek ihtimalle de öyledir. Bu tartışmalar, azınlık bağlamının, şeffaflık (yani kimliklerin İslam’la olan ilişkilerinin doğallaştırılması ve sabitlenmesi) nedeniyle İslamofobi vakalarını tespit ve analiz etmeyi kolaylaştırdığını göstermektedir.

 

Bahsettiğim eylemlerin zaten İslamofobik oldukları varsayımıyla başladığım ve daha sonra da böyle oldukları sonucuna vardığım için, şimdiye kadarki argümanlarım döngüsel bir akıl yürütmeden kaynaklı olarak zayıf, hatta geçersiz gibi görünebilir. Daha da önemlisi, yazının tamamı İslamofobi hakkında olmasına rağmen, İslamofobiyi tanımlamamış olmamın büyük bir eksiklik olduğu da iddia edilebilir.

 

Ancak zikrettiğim azınlık tecrübeleri ve örnekler, insanların bir tanımlamaya ihtiyaç duymayacağı kadar şeffaf ve açıktır. Önceki özelliklerde ele aldığım sebeplerden dolayı, herkes mezkur eylemlerin İslamofobik olduğunu tahmin edebilir, hatta bilir. Mevcut araçlar, kavramlar, tanımlar ve yöntemler, bu tür vakaları analiz etmek için zaten yeterlidir. Dolayısıyla, yeni araçlara, kavramlara veya teorilere ihtiyaç duyulmaz. Bunu bir örnek üzerinden de değerlendirebiliriz: Pek çoğumuz bir kediyi ya da leoparı tanımlama ihtiyacı hissetmeyiz; ikisini de tanımlarını sorgulamadan ayırt edip tespit edebiliriz. Ancak bu durum, bir Bengal kedisi, bir serval veya bir ashera kedisi gördüğümüzde değişecektir. Aynı şekilde, İslamofobi konusunda da zaten yeterli araştırmaya sahip olduğumuz için, muğlak veya farklı örnekler görene kadar İslamofobiyi tanımlama ihtiyacı hissetmeyiz. Müslümanların azınlık olduğu bağlamlar da muğlak olmayan, yani belirgin ve öncekilere benzer vakalar açısından oldukça zengindir. Bu nedenle, araştırmacıların yeni teorik araçlar geliştirmelerine gerek kalmaz; geleneksel araçlar rahatlıkla iş görecektir. Diğer bir deyişle, analiz yapmak epistemolojik olarak daha kolaydır ve bu da azınlıklara yönelik yoğun üretimi kısmen açıklar: Eski bir teoriyi seçip güncel vakalara uygulamak kafidir.

 

 

 

[i] Ali Kassem, Islamophobia and Lebanon: Visibly Muslim Women and Global Coloniality (Bloomsbury Publishing, 2023); Enes Bayraklı ve Oğuz Güngörmez, ed., Türkiye’de İslamofobi (Vadi, 2022); Enes Bayraklı ve Farid Hafez, ed., Islamophobia in Muslim Majority Societies, Routledge Advances in Sociology (Routledge, 2019); Yasin Aktay, “Islamophobia in Turkey”, içinde Thinking Through Islamophobia: Global Perspectives, ed. S. Sayyid ve AbdoolKarim Vakil (Hurst and Company, 2010), 195-206; Ali Murat Yel, “Islamophobia as a Phenotypical Racism: The Case of the Islamic Style of Clothing in Turkey”, Islamophobia Studies Journal 7, sy 1 (2022): 12-24.

Diğer Yazıları

Yorum Yaz