İslamcılar Zombi Mi 5: Bulaşıcı Bir Hastalık Olarak İslam-cılık

İslamcılar Zombi Mi 5: Bulaşıcı Bir Hastalık Olarak İslam-cılık

 

Yaşayan Ölülerin Gecesi’nin vizyona girdiği 1968’den 2001’e kadar sadece 200-300 civarı zombi filmi çekilmesine rağmen,[1] 11 Eylül 2001’den sonra tam anlamıyla bir “zombi rönesansı” yaşanır.[2] Yalnızca 2006 yılında, zombiyle ilgili 550’den fazla film yapılır.[3] Ancak bu patlamayla birlikte, zombiler ve odaklanılan temalar da değişir. Kıyamet, hayatta kalma, korku ve sosyal çürümeye ek olarak, “bulaşıcı hastalıklar, biyolojik savaş, ötenazi, terörizm ve hatta göç” gibi konular da yeni filmlerde sık sık karşımıza çıkmaya başlar. Irak Savaşı, Katrina Kasırgası ve tabii ki 11 Eylül gibi tecrübelerden dolayı, bunlar, Amerikan izleyicisinin ilgisini çekmiştir.[4] Benzer şekilde, 11 Eylül’ü hatırlatan sahneler ve eylemler de çoğalır. Son dakika haberleri, harabeye dönüşen metropoller, kaos, çaresizlik ve korku içinde farklı yönlere koşuşturan insanlar, sirenler, yangın ve duman bunlardan yalnızca birkaçıdır. Zombilere gelince, Teröre Karşı Savaşın ürettiği “yeni terörizm” söylemine paralel olarak, onlar da eskilerine nazaran artık çok daha öfkeli ve hızlıdırlar. Yeni terörizmin tanımlayıcı vasıfları olan öngörülemezlik ve rehavet, terörizmi herkes için, her yerde ve her zaman bir endişe kaynağı haline getirir. Öngörülemez olan terör, günlük hayatın bir parçasıdır ve saldırıların gerçekleşmesinde devletin rehavetinin büyük bir payı olduğu için, sadece resmi kurumların değil, bireysel düzeyde herkesin her an teyakkuzda olması gerekir. Yeni zombilerin hızlı ve öfkeli yapısı da onları klasik zombilerden çok daha fazla öngörülemez kılmaktadır. “Düzensiz ama inanılmaz bir hız, güç ve çeviklikle hareket ederler ve zıplama, başa çıkma ve tırmanma kapasitesi gösterirler. Şiddetli bir öldürücü saldırganlığın tezahürü dışında, hareketlerinde bir tutarlılık ve eylemlerinde belirgin bir plan yoktur.”[5] Dolayısıyla da, yalnız, tek bir zombi, tıpkı bireysel bir terörist olan “Müslüman” bir intihar bombacısı gibi topyekûn bir yıkım yaratmaya yeterlidir. Böyle bir yıkımla sonuçlanacağı için de herhangi bir rehavete müsaade edilmemelidir. Bu anlamda, zombi filmleri ve anlatısı, özellikle de 11 Eylül sonrasında, kendisini kucaklamaya hazır bir izleyici kitlesi bulmuştur. İnsanlar zaten “Teröre Karşı Savaşın” sıradanlaştığı bir ruh hali içindedir ve “zombi sinemasının özelliklerini terörist tehditler ve kıyamet gerçekliği süzgecinden geçirerek algılamaktan kendini alamaz.”[6]

 

Bu sefer direkt sinemada, zombilerin Müslümanlaştırılması şeklinde de gördüğümüz, İslamcıların “yeni terör” söylemi üzerinden zombileştirilmesi, Teröre Karşı Savaşın kapsayıcılığı düşünüldüğünde aslında tahmin edilebilir bir durumdur. Ancak bu zombileştirme “yeni terör” söylemiyle sınırlı değildir. İslam’ın ve İslamcıların maruz kaldığı muamelede, 11 Eylül sonrası zombi filmlerindeki “bulaşıcı hastalıklar, biyolojik savaş” ve ölümcül virüs gibi meselelere de rastlamak mümkündür. Mesela, radikal-ılımlı ikiliğinde, radikallik bulaşmasının engellenmesi, bulaştığında da RAND Corporation’ın tavsiyelerindeki gibi “ılımlılaştırma” ile tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Hatta, bir “risk toplumunda” yaşadığımız hesaba katılınca, başlayan bir salgının durdurulması çok zor olacağı için, en doğrusu önceden “tedbir” almaktır. Diğer bir deyişle, başladığı zaman durdurulması/tedavisi imkansıza yakın olan bir zombi kıyametiyle mücadelenin en doğru yolu, zombiler tarafından ısırılma ihtimalini -riskini- ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yapmaktır. Nitekim, yine Teröre Karşı Savaş kapsamında sayıları hızla artan radikalleşmeyle mücadele programları da, mesela İngiltere’deki PREVENT, ölümcül bir hastalık olarak görülen İslam’a ve İslamcılığa karşı alınan tedbirlerin örneklerindendir. Ancak, radikalleşmeye karşı politikaların bir hastalıkla savaşa dönüştüğünü en net gösteren vaka muhtemelen, Çin’in Uygur soykırımıdır. İslam’ı bir virüs olarak tanımlayan Komünist Parti “yeniden-eğitim kamplarında” vücudu sadece bu virüsten temizlemek değil, iyileşen vücudun da tekrar virüsü kapmasını engellemek için tedbirler aldığını ileri sürmektedir:

 

“Yeniden eğitim için seçilen halk üyeleri, ideolojik bir hastalığa yakalanmıştır. Dini aşırılık ve şiddet içeren terörist ideoloji ile enfekte olmuşlardır ve bu nedenle bir hastanede yatarak tedavi görmelidirler. ... Hastalığın her an kendini gösterme riski vardır ve bu da topluma ciddi zararlar verebilir. Bu nedenle, beyinlerindeki virüsü tedavi edip temizlemek ve normal zihinlerini geri kazanmaları için zamanında bir yeniden eğitim hastanesine yatırılmaları gerekir. ... Dini aşırılık ve şiddet içeren terörist ideoloji tarafından enfekte olmak ve tedavi aramamak, zamanında tedavi edilmeyen bir hastalığa yakalanmak veya toksik ilaçlar almak gibidir ... Gelecekte sizi tetiklemeyeceğinin ve etkilemeyeceğinin garantisi yoktur. Yeniden eğitimden geçip ideolojik hastalıktan kurtulmak, kişinin kalıcı olarak iyileştiği anlamına gelmez... Bu nedenle, hastanedeki yeniden eğitim sürecini tamamlayıp eve döndükten sonra... uyanık olmalı, kendilerini doğru bilgilerle güçlendirmeli, ideolojik çalışmalarını kuvvetlendirmeli ve bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için çeşitli kamu faaliyetlerine aktif olarak katılmalıdırlar.”[7]

 

İslam’ı bulaşıcı bir hastalık olarak tanımlayan bu açıklama, ilk bakışta, bu seride ele aldığım (post-)İslamcılık tartışmalarından bağımsızmış gibi görünebilir. Fakat, bu tartışmaların beslediği Teröre Karşı Savaş, Çin’in ana referanslarından biridir. Çin ve İngiltere devlet kurumları arasında bu konuyla ilgili resmi ortaklıklar mevcuttur. Hatta, Çin devlet yetkilileri, Uygur politikalarında, İngiltere’nin PREVENT stratejisine ve terörle mücadele (Şiddet İçeren Aşırılıkla Mücadele - Countering Violent Extremism, CVE) alanındaki uzmanlığına müracaat ettiklerini dile getirmektedirler.[8]

 

Zombi filmlerinden Teröre Karşı Savaş politikalarına ve bunları besleyen (post-)İslamcılık literatürüne kadar, İslamcıların zombileştirilmesine pek çok alanda şahitlik etmemize rağmen, bence bunun en bariz örneği Dr. Muhammed Mursi’nin hikayesidir. Mısır - Müslüman Kardeşler de diğer İslamcılarla aynı serüveni yaşayarak bir değişim geçirmiştir. İslam Devleti, şeriat, cihat diyerek, Batı’ya, demokrasiye, ve sisteme karşı çıktıkları yolda, kimliklerini ve taleplerini dile getirdikleri her an zombileştirilerek varoluşsal bir tehdit muamelesi görmüşler; infazlarla, hapislerle, siyasi yasaklarla ve sürgünlerle karşılaşmışlardır. Buna cevaben de, yolculukları boyunca stratejik bir şekilde dönüşmüşlerdir. Ve yolculuk öyle bir noktaya evrilmiştir ki, Mısır’ın demokratik olarak seçilen ilk cumhurbaşkanı Müslüman Kardeşler’in bir üyesi olmuştur: Dr. Muhammed Mursi. Ancak Mursi, kendiyle tutarlı adım atmaya kalktığı ilk anda, yine varoluşsal bir tehdit muamelesi görmüştür: Darbe, hapis ve altı yıla yayılarak yavaş yavaş işlenen bir cinayet. Ve kendisi bir zombi olduğu için, cansız bedenine de buna göre davranılmıştır: Sisi, Mursi’nin cesedinden korkmuş ve cesedin insanları ısırarak virüsünü bulaştırmasını engellemek için gerekli tedbirleri almıştır. Mursi, bir günün şafağında, insanların katılmasının yasak olduğu bir “törenle” ve yoğun güvenlik önlemleri altında, gizlice toprağa verilmiştir.[9]

 

  1. [1] Eric Hamako, “Zombie Orientals Ate My Brain! Orientalism in Contemporary Zombie Stories”, içinde Race, Oppression, and the Zombie: Essays on Cross-Cultural Appropriations of the Caribbean Tradition, ed. Christopher M. Moreman ve Cory James Rushton (Jefferson, North Carolina: McFarland, 2011), 109.
  2. [2] Kyle William Bishop, American Zombie Gothic: The Rise and Fall (and Rise) of the Walking Dead in Popular Culture (McFarland, 2010).
  3. [3] Kyle Bishop, “Dead Man Still Walking”, Journal of Popular Film and Television 37, sy 1 (2009): 16-25.
  4. [4] A.g.e., 22.
  5. [5] Becki A. Graham, “Post-9/11 Anxieties: Unpredictability and Complacency in the Age of New Terrorism in Dawn of the Dead (2004)”, içinde Race, Oppression, and the Zombie: Essays on Cross-Cultural Appropriations of the Caribbean Tradition, ed. Christopher M. Moreman ve Cory James Rushton (Jefferson, North Carolina: McFarland, 2011), 134.
  6. [6] Bishop, “Dead Man Still Walking”, 24.
  7. [7] https://nymag.com/intelligencer/2018/08/china-muslims-camps-uighur-communist-party-islam-mental-illness.html
  8. [8] https://www.middleeasteye.net/news/china-uyghur-policy-draw-uk-prevent-strategy
  9. [9] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/muhammed-mursinin-cenazesi-defnedildi/1507198

Diğer Yazıları

Yorum Yaz