İslam Dünyasında Bir İdeal Tip Olarak Kemalizm

İslam Dünyasında Bir İdeal Tip Olarak Kemalizm

Vahdettin İnce, büyük bir hayranlıkla okuduğum yazarlar arasında özel bir yere sahiptir. Yazılarında, entelektüel birikimi ve tecessüsü, yılların getirdiği tecrübeyle harmanlanarak onu adeta bir Doğulu bilgin olarak karşımıza çıkarır. Her satırında bilgelik dolu bir üslubun izlerini bulmak mümkündür. Pek çok kişide aynı etkiyi bırakıyor olmalı ki, yazıları daha kaleme alınır alınmaz, WhatsApp gruplarında ve sosyal medya platformlarında hızla paylaşılmaktadır. Ben de çoğu zaman gazete veya internet sitelerindeki yazılarına daha bakma fırsatı bile bulmadan, önüme düşen bu paylaşımlar vesilesiyle okumaktayım.

"Kürt Kemalizmi”, Vahdettin İnce'nin Tezkire sitesinde Diyarbakır'daki izlenimlerini kaleme alırken “Kültürünü Söyle” başlıklı yazısında kullandığı bir kavramdı. Bu kavram ayrıca birkaç noktada tartışılması gereken bir nitelik taşımaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Kürt Kemalizmi kavramıyla amacım bir polemiğe girmek değil, sadece bir ekleme yapmaktır. Aslında, çokça bilinen şu otobanda ters şeritte giden Temel fıkrası bütün meramımı anlatmaya yetiyor da artıyor bile. Temel, radyoyu açtığında şöyle bir anonsla karşılaşır: "Sürücülerin dikkatine, otobanda ters şeritte ilerleyen bir araç var." Bu anons üzerine Temel de kendi kendine söylenerek, "Ne birisi, hepsi! Hepsi!" der. Aşağıdaki tespitler bu fıkranın bir nevi şerhi olacaktır.

Vahdettin İnce, Diyarbakır belediyesi tarafından, Köy Enstitüleri'nin bir tür modern versiyonu olarak nitelendirilen "Köy Komünleri"nin açıldığını belirtiyor. Ayrıca, “Diyarbakır belediyesi bu komünler vasıtasıyla çevre köylerde sanat, kültür, müzik gibi alanlarda eğitim vererek köylü çocukları buralarda çağdaş, medeni, uygar, hatta gelişmiş Batı kültürü doğrultusunda eğittiklerini ifade ediyor.

Diyarbakır’da, mimari açıdan Cumhuriyet Ankara’sını örnek alarak yeni inşa edilen alanlarda cami yapımına izin verilmiyor. İnce’nin Diyarbakır’da karşılaştığı olayda, “Bir hayırsever arsa bağışlasa bile, bu sefer de yapımına destek vermiyorlarmış. Talep edildiğinde ise, 'Gidin müftülükten isteyin' diyorlarmış. Hatta bu yeni mahallelerden birinde, cemaat cami için tahsis edilen bir arsada bir mescit yapılmış, belediye gelip onu da yıkmış.” Belediye halkın kendi imkanlarıyla yaptığı girişimleri de engelleyerek Tek Parti iktidarı döneminden bir adım daha öteye gitmiş görünüyor.

Esasında enstitü yerine tercih edilen “komün” kavramıyla biraz da sosyalist sos eklenmiş haliyle sol Kürt Kemalist versiyon demek daha doğru olacaktır. Ulusalcı Kürt elitlerinin söylemleri ve yereldeki uygulamaları ile Erken Cumhuriyet dönemi devrimlerinin dine yönelik radikal yaklaşımları arasındaki benzerlikler dikkate alındığında, bu liste daha da genişletilebilir. Öncelikle, her iki grubun da modernleşme ve sekülerleşme hedefleri doğrultusunda dinin toplumsal ve siyasal hayattaki rolünü sınırlamaya yönelik çabaları dikkat çekicidir. Örneğin, Abdullah Öcalan’ın yaklaşımı, devrim kanunları uygulansın diyen radikal Kemalistleri dahi kıskandıracak düzeydedir. 

Öcalan, "Kürdistan Devriminin Yolu (Manifesto)" adlı kitabında, "Zerdüşt dininin ortadan kaldırılmasıyla; Kürtler, manevi alanda da yabancı işgale uğradı. İslamlık, Kürdün beyninde ve yüreğinde milli inkârı hazırlayan ve kaleyi içten fethetme rolü oynayan bir 'Truva Atı' gibidir," diyerek İslam'ın Kürt kimliği üzerindeki etkisini silmeyi hedeflemiştir. Benzer şekilde, HDP’li Milletvekili Oya Ersoy'un kandil gecesi İslam dinini 1500 yıllık bir hortlak olarak tanımlaması, bu jakobenliğin bir yansımasıdır. Diyarbakır Belediye Başkanı Serra Bucak ise seçim sürecinde LGBT haklarını ana politikalarına alacaklarını ve yeni dönemde kadın siyasetine odaklanacaklarını belirtmiştir. Emek, ekoloji, insan hakları ve LGBT bireyleri gibi ötekileştirilen grupları da vurgulayan Bucak, geleneksel politik örgütlenme geleneği geniş aile (aşiret) olan seçmenlerine “aileyi devletten sonra gelen en gerici kurum” olarak nitelendirmiştir. Jakoben modernleşme ve Kemalizm modelinde ulusal kimlik inşa etme ilişkisi bağlamında şimdilik yeterli örneklerdir.

Bu örnekler yeterli çünkü bu yazının asıl konusu, Kemalizm ve Kürt milliyetçiliği arasındaki benzerlikleri tespit etmekten ibaret değildir. Öncelikle, Hallaq’ın “İmkânsız Devlet”teki şu tespitinin Kürt ulusalcıları için de geçerli olduğunu düşünüyorum: Milliyetçi elitler, kolonyal deneyimden miras aldıkları iktidar yapılarını benzer şekilde sürdürürler. Bu elitler, genellikle kolonyal dönemde canla başla karşı çıktıkları politikaları, ülkeleri sözde bağımsızlıklarını kazandıktan sonra veya bu süreç esnasında birer toplumsal mühendislik örneği olarak uygulamaya koymaktadırlar. Başka bir ifadeyle, bu taklitçilik, ulusalcı hareketlerde yaygın olarak gözlemlenen bir olgudur ve tarihsel olarak çeşitli milliyetçi projelerin karakteristik bir özelliği olarak kabul edilebilir.

Meselenin bir başka boyutu da bu benzerliğin veya öykünmenin sadece Kürtlere özgü olmadığı gerçeğidir. Hatta denilebilir ki, Kemalizm, Müslüman toplumlar arasında en son Kürtlerin bindiği bir modernleşme trenidir.

S. Sayyid, başta “Fundamentalizm Korkusu” adlı eseri olmak üzere diğer çalışmalarında da Kemalizmi Weberci anlamda bir ideal tip olarak yorumlamaktadır. Ona göre, Kemalizm yalnızca Türkiye'yi açıklayan bir kavramdan ibaret değildir. Kemalizm, dünyanın Batı ile Batı-dışı arasında bölünmesi açısından bakıldığında, Batı dışı toplumların Batılılaşma çabalarını tanımlayan genel bir kavramın adıdır. Sayyid’in bu yaklaşımı, Kemalizmi bir model ya da bir ideal tip haline getirir. İdeal tip mükemmel bir benzerlik demek değildir. Başka bir ifadeyle, İdeal tip, gerçek hayatta karşılaşılan toplumsal olayların ve olguların belirli özelliklerinin soyut ve teorik bir modelidir. Bu model, toplumsal gerçekliğin tüm özelliklerini eksiksiz bir şekilde yansıtmak zorunda da değildir. Hatta Weber, yanlış bir çıkarımın veya kendi kendini bozguna uğratan bir eylemin, ideal tip olarak daha kullanışlı olabileceği durumların varlığından söz etmektedir. Bu sebeple Kürt veya Arap ulusalcılığın Kemalist ulusalcılıkla olan bu çelişkili ilişkisi, ideal tip açısından kendini bozguna uğratan bir eylemin analitik değerini işaret etmektedir.

Jakoben modernleşmenin ve “Batı-merkezli dünyanın İslam dünyasındaki operasyonlarının adıdır Kemalizm.” Mağrip’ten Hint alt kıtasına kadar, farklı coğrafyalarda ve farklı tarihlerde isimler değişse de yaşanan tecrübeler, jakoben modernleşme pratiği açısından aşağı yukarı hep aynıdır. İran’da Şah Rıza Pehlevi, Afganistan’da Kral Emanullah Han, Tunus’ta Habib Burgiba, Mısır’da Cemal Abdünnâsır gibi liderlerin izledikleri yollar, bu benzerliklerin yumuşak ya da katı, en somut örneklerindendir. Yukarıdaki isimlerin bazıları Atatürk'le çağdaş, bazıları ise yüzyılın ortalarına doğru kendi ülkelerinde benzeri bir modernleşme sürecine öncülük etmişlerdir. 

Sayyid'e göre, bu tür hareketlerin genel karakteristiğini en iyi yansıtan düşünce çerçevesi Kemalizmdir, Kemalizm, ulus olgusunu İslam öncesi bir temele dayandırarak, İslam'ı toplumsal hayattan dışlayıp İslam öncesi kökleri başlangıç noktası alarak yeni bir ulus yaratma gayesidir. Albert Hourani’nin de ismini hatırlayamadığım bir eserinde belirttiği gibi, Türkiye'de Sümerler ve Hititler gibi tarih öncesi uygarlıkları esas alan çabalar, İran'da Pers kökenlerine, Mısır'da Firavunlar dönemine ve Arap ulusalcılarının İslam öncesi cahiliye dönemine dayanan ulus inşa etme girişimleriyle benzerlik göstermektedir. Kürtler de marifetin İslam öncesi köklerde olduğu düşüncesiyle kendilerine tarih öncesi bir kök bulma arayışına girmiş, din olarak Zerdüştlüğü ve Medler gibi İslam öncesi kökleri referans almaya çalışmışlardır.

Zaman ve aktörler değişse de bu çabaların her biri İslam dünyasında Kemalist modernleşmenin ortaya çıkardığı etkileri yansıtmaktadır. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de benzeri modernleşme teşebbüsleri sıklıkla Kemalizmi referans almakta ve kendini bu ideolojiye isnat etmektedir. Hatta son zamanlarda aslı astarı var mı bilinmez, ama sosyal medyada dolaşıma giren dedikodulara göre, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın modernleşme ile ilgili çabaları da Kemalizm hayranlığıyla ilişkilendirilmiştir.

Bu tarz haberleri abartmayı seven Kemalistler, Riyad’da oynanması planlanan ancak iptal edilen Galatasaray-Fenerbahçe Süper Kupa maçı krizi sonrasında hızlarını alamayıp, iddiayı daha da ileri boyutlara taşıyarak, işi müstakbel kral Selman'ın "Ben Atatürk’ü çok seviyorum, onun izinden giderek Suudi Arabistan'ın Atatürk'ü olacağım, yolu yolumdur. Hatta makam odamın duvarına bir Atatürk portresi asacağım."a kadar vardırdılar. Aslında, gerçekten Atatürk'ü sevip sevmemek ya da hayran olup olmamak bu noktada hiç önemli değil. Muhammed bin Selman bunları hiç söylememiş olsa bile -ki söylediğine dair sosyal medya söylentileri haricinde hiçbir kaynak yok- son dönemlerde özellikle kadın güzellik yarışmasıyla başlayan reformları itibariyle Sayyid'in ideal tipi açısından, o yine de bir Kemalisttir.

Bu sebeple, Kürt Kemalizmi çok yerinde bir tespit olmakla birlikte, şunu eklemek gerekir: Temel’in verdiği tepkiyle ifade etmek gerekirse, "Sadece Kürtler mi? hepsi! Hepsi!"

Diğer Yazıları

DON'T LOOK GAZA!

DON'T LOOK GAZA!

  • 12.05.2024 / 14:53

Yorum Yaz