Hasedin Hasadı İyilik Olabilir Mi?

Hasedin Hasadı İyilik Olabilir Mi?

“Hüsün-kubuh” (iyilik-kötülük), felsefenin, aynı zamanda İslam kelamının ele aldığı ana konulardan biridir. Burada problemin akli ve nakli deliller ışığında bir analizini yapacak değilim. Doğrusunu isterseniz, o konuda söz söylemek de bana düşmez. Benim işim gözlem ve bu gözlemlerden mümkünse sosyolojik çıkarsamalarda bulunmak. Buna rağmen konuyu ele almamın nedeni, Turan Kışlakçı’nın en yaygın kötülüklerden biri olan “haset” ile ilgili olarak Tezkire’de yayınlanan yazısıdır. Hayatın her alanında, bireysel ilişkilerde, kurumsal işleyişte her an yaşanan bu “kötülük”ten haklı olarak şikayet ediyordu ve batılı gözlemcilerin de tanıklığıyla, bu hastalığın, özellikle İslam alemini nasıl kemirdiğini gözler önüne seriyordu. Konuya bir katkıda bulunmak ve Kışlakçı’nın yazısında göremediğim, bana göre son derece önemli olan bir boyutuna dikkat çekmek istedim. Kötülüğün, vukuu anında verdiği acıya rağmen, varoluşsal olarak iyiliğe yol açmasından, potansiyel iyiliğin aktif hale gelmesini sağlamasından söz ediyorum.

Mesela hırsızlık, bütün dinlerin, felsefelerin, kültürlerin ortak kanaati olarak kötü bir fiildir. Kötülüğünün boyutları, insanlar üzerindeki maddi ve manevi olumsuz etkileri hakkında din de, felsefe de kendi zaviyelerinden bakarak çok şey söylemiştir. Bizler de bunları hayatımızda mutlaka yaşamışızdır. Nasıl bir ahlaki çöküntüye ve güvensizliğe yol açtığını biliyoruz. Bunun yanında genelde kötülüğün, özelde bir kötülük olarak hırsızlığın, sebep olduğu onca acıya, yol açtığı yığınla zarara rağmen yol açtığı sayılmayacak kadar çok iyiliğe de tanık oluyoruz. Tarih boyunca insanlık hayatını incelediğimiz zaman bu gerçeği en çıplak şekliyle görebiliriz.

Mesela geçmişte ve günümüzde mimarlık alanında gözlemlediğimiz göz kamaştırıcı ilerlemeler, köşkler, saraylar, villalar, hazineler, her birine hayranlıkla baktığımız şatolar, kaleler, muhteşem surlar, göz alıcı kapılar, kapılardaki akıllara durgunluk veren kilitler, anahtarlar, şifreli çelik kasalar, polis teşkilatları, görkemli ordular, her türlü savunma, gizleme, saklama gereçleri, bunların üretilmesi için kurulan tezgahlar, fabrikalar, şirketler, buralarda çalışan binlerce, milyonlarca insanın elde ettiği maddi kazançlar ve daha sayamadığım, hiçbir zaman tümüyle sayamayacağımız çözümler ve bunların hep birlikte oluşturdukları medeniyetlerin kurulmasında daha birçok etkenle birlikte bireysel ve toplumsal hırsızlıklar gibi bir kötülüğün yol açtığını, bunca iyi şeyin açığa çıkmasını sağladığını söyleyebiliriz.

Dünya bir laboratuvardır. Kötülük de yakıcı bir ateştir. Bu yakıcı ateş sayesinde, insanlık hayatına ivme kazandıran son derece faydalı bir element, yararsız bir karışımın etkisiz elemanı iken açığa çıkıp yararlılık yolunda ilerliyor. Ya da yalın bir elementken yine ateş sayesinde bir başka elementin içinde eriyerek yeni ve yararlı bir birleşimin parçası oluyor.

Nitekim Turan Kışlakçı’nın yazısında üzerinde durduğu “hased” de rivayetlerde kişinin amelini yakan bir “ateş”e benzetilmektedir. Yakıcıdır, haset edenin iyi hasletlerini yakıp kül ettiği gibi, haset edilenin de en hafifinden canını yakar. Daha da ilerlerse, her türlü zararı iliştirir. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, hasetçi insanın haset etmesi esnasında ortaya çıkan kötülük karşısında Allah’a sığınmamızı salık verir “nas suresinde”.

“Allah’a sığınmak” şeklindeki bu kısa ifade, haset gibi yakıcı bir kötülüğün iyiliklere yol açmasının formülü gibidir ve Kur’an-ı Kerim bu formülün açılımını bize birkaç kıssa aracılığıyla sunmaktadır.

Bilinen ilk haset, Adem-İblis kıssasında ele alınıyor. İblis’in Adem’i kıskanması, Adem’in cennetten kovulup dünyaya indirilmesine, bu esnada büyük acılar çekmesine yol açmıştır bildiğiniz gibi. Ama gördüğünüz bu yeryüzü, üzerindeki sayılmayacak kadar çok güzellikler, denizler, karalar, ormanlar, insanlar, hayvanlar, meyveler, lezzetler, zevkler, bütün varlığı saran güzellikler, erkekler, kadınlar, merhametin somut göstergesi çocuklar, diller, edebiyatlar, masallar, mitolojiler, efsaneler, darbımeseller, kinayeler, mecazlar, kitaplar, kalemler, yazılar, insan eseri medeniyetler, kültürler, gelenekler, ırklar, farklı farklı coğrafyalar…bu hasedin sonucu ortaya çıkan iyiliklerdir.

İbrahim’in eşi Sare’nin, cariyesi Hacer’i kıskanması da öyle. Her zorlukta “ben rabbime gidiyorum” diyen İbrahim, bu hasedi gözlemlediği anda, “rabbine gitmenin” bir göstergesi olarak Hacer’i ve oğlu İsmail’i Mekke çölüne götürüp bırakıyor. İslam peygamberinin doğuşu, tevhid dinini insanlığa anlatması, adaleti yeryüzüne egemen kılması, eşi benzeri görülmemiş bir değerler medeniyetinin temellerini atması, mazlumların zorbaların elinden kurtarılması anlamına gelen fetihler, muhteşem tarih, görkemli fikir dünyası, mezhepler, içtihatlar, fıkıhlar, kelamlar, tefsirler, felsefeler, erdemli duruşlar, insanların hayatlarını kolaylaştıran çözümler, alimler, müçtehitler, fakihler…bu hasedin ortaya çıkmalarına sebep olduğu iyiliklerdir.

Yakub’un oğullarının Yusuf’u kıskanmaları, onu kuyuya atmaları, babalarının evlat hasretiyle kör olmasına sebep olmaları, Yusuf’un köle olarak Mısır azizine satılması gibi nice acılara yol açsa da, Yusuf’un Mısır’a aziz olmasına, tevhid dininin şehir kültürüyle buluşmasına, babasının gözlerini açmasına, İsrail oğullarının Mısır’a yerleşmelerine…ve daha nice iyiliği hareket geçirmiştir.

 Bu üç kıssa, hasedin meydana geldiği ortamdan uzaklaşmanın, tahmin edilemeyecek kadar çok iyiliklere yol açtığını anlatmaktadır. Aynı zamanda “Allah’a sığınmanın” da kötülüğün gerçekleşmesinden şikayet etmek değil, onu fırsat bilerek iyilikler yoluna koyulmak anlamına geldiğini göstermektedir.

Şeyh Ehmedê Xani, Mem û Zîn adlı muhalled eserinin sonunda, Mem’i ve Zîn’i kıskanan, bunun neticesinde Mem’in zindanda ölmesine, Zîn’in de canına kıymasına sebep olan Bekoyê Ewan’a kötü söz söylenmemesini ister okuyucularından. Neticede onun bu kıskançlığının bize bu ölümsüz aşk hikayesinin kalmasına yol açmış olmasını gerekçe gösterir. 

İslam alemi, başta haset olmak üzere şirk düzeninin temsil ettiği kötülüklerden maddi ve manevi açıdan uzaklaşıp Allah’a, tevhide, adalete sığınırsa yeni medeniyetimizin ilk adımını atmış olur. Aksi takdirde, bazı durumlarda şikayet, acıyı katmerleştirir.

Diğer Yazıları

Devletin Kürt Politikaları

Devletin Kürt Politikaları

  • 20.07.2024 / 00:57

Yorum Yaz