Film İçinde Film Günleri

Film İçinde Film Günleri

 Saat öğleden sonra beş-beş buçuk dedi mi radyodan yükselen yırtıcı bir gong sesi dikkatleri üzerine çekerdi. Bir sevdanın buluşma vakti gelip çatmış kadar telaşlı geçerdi zaman. Bir beklenen, bir özlenen, köyün ufuklarında belirmiş misali kıpır kıpır olurdu yürekler. Rewan (Erivan) radyosunun “Klamên Cim’eta Kurdan”ın (Kürt cemaatinin şarkıları) vakti gelmişti. 6-7 yaşlarında ya vardım ya yoktum bu sahneler yaşanırken. Radyonun etrafını sarmış kadınlar, yaşlılar, erkekler ve çocuklar. Dengbêj Krapêtê Xaço “Weylor Weylor…Şem rebenê” klamını seslendiriyordu. Kadınlar “laçık”larının ucuyla göz yaşlarını silerken erkekler, özellikle yaşlılar hasretle iç çekiyorlardı…

Hahî Hahîîî…

Peş peşe Klamlar seslendiriliyor, “Pira Batmanê”, “Kevanê Qîrê û Qetranê”, “Gundê Baxemsê”, “Eyni’lqesrê”… Cemîlê Çeto, Bişarê Çeto, Emê Gozê, Hesenê Ozmîn, Emînê Perîxanê, Elê Etmanekî, Filîtê Quto…Bin dokuz yüzlü yılların başında başlayan ve günümüze kadar devam eden “bu topraklara İyad b. Ganem fetihleriyle çakılan tevhid ve adalet çivisini sökme” projesinin özeti bir altüst oluşun, hala dinmeyen bir sosyal çalkantının mağdurları olarak sıralanırlardı. Ya da bir talan sonrası koçer “govend”inde halaya durmuş kadar direngendiler. Nasıl da yanık söylüyordu Krapêtê Xaço. (Geçen yüzyılın doksanlı yıllarında, ölümünden kısa bir süre önce Erivan’da kendisiyle yapılan bir röportajın videosunu izlemiştim. Batman-Beşiri ilçesine bağlı Bileyder köyünde bir Ermeni ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Ermeni hadiselerinde anne ve babası, onun ifadesiyle “zabitler” tarafından öldürülür. Onu ve kız kardeşini Reşkotan aşiretinin ağası Filîtê Quto’nun çocukları himayelerine alırlar. Kız kardeşi Müslümanlığı kabul eder ve Filîtê Quto’nun ailesi tarafından bir Müslüman Kürt’le evlendirilir. Kendisi dininden ayrılmaz. Buna rağmen Filît’in ailesi onu himaye etmeye devam eder. Gençlik çağlarında Suriye’ye geçer. Bir süre Fransız ordusunda lejyoner olarak görev yaptıktan sonra Erivan’a geçer ve orada Erivan radyosunda Kürtçe klamlar söylemeye başlar. Dediğine göre Sovyet yönetimi, ağa, aşiret gibi feodal motifleri içeren klamların söylenmesine izin vermezmiş. Ama o, Filît’in ailesinin kendisine ve kız kardeşine yaptığı iyiliğin hatırına onun için yaktığı bu ağıtı söylemekte ısrar eder ve sonunda izin çıkar. “Weylor Weylor…Şem rebenê” yankılanmaya başlar her Kürt’ün hanesinde. Kendisinin ve kız kardeşinin hayatını kurtaran Filîtê Quto ailesine borcunu böyle öder. Hele bir “Filîtê Quto bavê Hesen axayê Reşkotan” (Filîtê Quto, Hasan’ın babası, Reşkotîlerin ağası) deyişi var ki “Kevanê Qirê û Qetranê” erir derinlerden gelen bu yakıcı nefes, bu yanık ses karşısında).

Hahî hahîîî…

14 Ekim günü Batman havaalanından dışarı adım attığımda yüzümü yalayarak geçen serin rüzgar, sonbaharın habercisiydi. Saçlarımı parmaklarımla toparladım önce. Sonra uzaktan görünen ve yan yatmış bir dağ gibi yekpare ama yay gibi bükülmüş olarak uzayıp giden orta boy bir tepe silsilesi dikkatimi çekti. Etraf boz bulanıktı. Dağın katran karasına çalan bir rengi vardı. Batman’ı kolluyormuşçasına gergindi yay gibi. Allah ziyade etsin (genç akademisyenler Dr. Veysel Karataş ve Doç. Dr. Aydın Aktay’ın mihmandarlığında gittiğimiz “Ziyade” adlı mekanda) yemeğimizi yedikten sonra beni almaya gelen Siirt üniversitesinde görevli şoförle Siirt’e doğru yola çıktım.

İlk olarak buralı olup olmadığını sordum şoföre. Siirtliydi. Aslında dağı merak ediyordum. “Bu dağın adını biliyor musun?” dedim. “Kira dağı” dedi. Bir şeyler çağrıştırır gibiydi, ama ne?! Kürtçe adı nedir? diye sordum. “Kevanê Qîrê” (Katran yayı) derler, dedi… Zaman o andan itibaren farklı bir mecrada Krapêtê Xaço’nun hasretine denk bir hüzünle akmaya başladı. Artık şoförle Kürtçe konuşmaya başladım. Göreceğim yerlerin orijinal isimlerini söylesin diye. Çünkü hiç görmediğim bu yerleri avucumun içi gibi biliyordum. Çocukluğumdan beri severek dinlediğim dengbêjler muhteşem tasvir ustalarıdır bilirsiniz. Araba “Kevanê Qîrê”ye doğru tırmanırken “Çemê Batmanê” (Batman çayı) üzerindeki köprüden geçtik. “Pira Batmanê” (Batman köprüsü) dedi şoför. Hesenê Ozmîn (Heyderan-Şêxhesenan (Elikan) aşiretinden) çetesiyle az sonra yolumuzu kesecek sandım. Dörtnala koşturan küheylanların ayakları kıvılcımlar saçıyor gibi geliyordu bana . Tırmanışı tamamlayan araba biraz daha hızlanmıştı. Dolu dizgin akan nehrin uğultusu peşimizi bırakmayan eşkıyanın yorgun küheylanlarının nefeslerini andırıyordu. Hesenê Ozmîn çetesini geride bırakmış, ellerinden kurtulmuş kadar rahatladım tepeye vardığımızda. Yoksa kaçmamalı mıydım, bizi yakaladıklarında ben de “Şêxheseniyim” mi deseydim? Belki de akrabasına ses etmezdi, kim bilir! “Kevanê Qirê”nin zirvesinde iki Heyderî’nin buluşması tarihi bir an olurdu herhalde. “Pira Batmanê”ye dönüp bakarken, Reşkotan aşiretinin ağası Filîtê Quto ile Eliyê Etmanekî “bazinbelek”lerini omuzlarından sıyırmış savaşa hazırlanıyorlarmış gibi geliyordu. Mermi sesleri şu “palan û girdan”da (sırtlarda, tepelerde) yankılanmıştı zahir. Muhtemelen şuraya pusu atmıştı Filîtê Quto diye “Kevanê Qîrê”deki bir geçide baktım. Filît’in annesi Şemê de şu vadide oğlunun ardından koşturarak “Weylor weylor…Şem rebenê” diye ağıt yakmıştı belki de. “Min ji te re negot neçe pêşiya karwanê Etmanekan” (Sana demedim mi Etmanekîlerin kervanının yolunu kesme) sözlerini, Elê Etmanekî’nin alnından vurduğu yiğit oğlu Filît’in başında dökülmüştü ağzından muhtemelen. Weylor Weylor…Şem rebenê… zavallı Şemê.

Hahî Hahîîî…

Bir köyün girişine vardık. Köyün Türkçe isminin yazılı olduğu bir levha karşıladı bizi. Altında bir şey gizliyor gibiydi bu isim. Tırnağımla kazısam altından ne çıkardı acaba? Benim sormama fırsat vermeden şoför söyledi, bu köyün adı “Baxems”tir. Zamanı kayda vurup durdurasım geldi. Van-Erciş’teki köyümüzün yakınındaki Cangoran köyünde dengbêj rahmetli “Mistoyê Satilvala”nın sesini duyar gibi oldum. Bişarê Çeto milisleriyle Baxems’teki köşkünün üst katındaki Emê Gozê’ye sesleniyor “Were rayê…” (Teslim ol). Gozê de oğlundan bunu istiyor üstelik. Dünyadaki tek evladı yaşasın diye. Arada gidip geliyor Gozê. Bir Bişar’a, bir oğluna koşuyor. Bişar Emo’yu teslim almaktan veya öldürmekten vazgeçmiyor. Emo da inadından aşağı inmiyor. Emo’nun cevabı en az benim zamanı durdurmam kadar muhteşem. “Min lingê xwe li qeydê da. Nayêm rayê.” (Ayağıma kayıt vurdum. Teslim olmam). (Eski dönem Kürt eşkıyaları çivisi sökülmüş muasır dünyaya direnirken girdikleri çeperlerde düşman karşısında kaçmamak için ayaklarına kayıt vurur, bağlarlardı). Cemilê Çeto ve Bişarê Çeto kardeşler, Erzurum kongresi sürecinde Mustafa Kemal’in iltifatına mazhar olmuş ve bölgede isyanlara katılanları yakalamak veya bertaraf etmekle görevlendirilmişlerdi. Ödül avcıları anlayacağınız. Yukarıda adı geçen Emê Gozê bu isyancı kaçaklardan biridir. Bişar’a teslim olmaktansa ölümü seçer. Ya da İngiliz urganıyla asılmaktansa kendi kanından Bişar’ın kurşunuyla ölmeyi daha şereflice bulur. Dengbêjler bu baş eğmeyen yiğidi yaşatırlar klamlarında. Cemilê Çeto, Şeyh Said ayaklanması ile irtibatlandırılarak (kadere bak) “Taşxana Diyarbekirê”de idam edilerek ödüllendirilir. Bişar, bu akıbetten kurtulmak için İran’a kaçmak isterken Van’ın İran sınırında öldürülür. İlginçtir dengbêjler Cemilê Çeto ve Bişarê Çeto’yu anlatırken genellikle milletlerine, aşiretlerine ihanet edenlere yaptıkları gibi hakaret etmezler. Sonunda uğradıkları akıbet onlara yeter der gibidirler. Eli böğründe, Baxemsê köşkünde oğlunun öldürülüşünü seyreden Gozê’yi göz yaşlarıyla baş başa bırakıp yola devam ettik. Kürtçe adı Qubîn olan Beşiri’nin, girişinde bir petrolde durduk (Rahmetli Mistoyê Satilvala, Çemê Wêranê’yi (Örene çayı) çağrıştıran o titreşimli sesiyle klamı söylemez adeta yaşardı).

Hahî hahîîî…

Kevanê Qîrê’den başlayan uzun upuzun “Deşta Bişêriyê” burasıdır demek ki dedim. Dengbêj Salihê Qubînî’nin kadife sesini andırırcasına yumuşak yumuşak uzanıvermişti koca ova. Şemê’nin sesi hala kulağımda: “Karwan der bu li Bişêriyê ji palan-girdan” (Kervan göründü Beşiri’de sırtlardan, tepelerden).

Şu tepenin ardı Siirt’tir, dedi şoför. Bir saatlik yolculuğun sonuna gelmiştik. Tepenin adını sordum. “Kezer” diyoruz, dedi, Üniversite kampüsü de buradadır. “Kezer” kelimesi, acaba Kürtçe havuç anlamına gelen “Gêzer-Gizêr”den mi geliyor, dedim kendi kendime. Ertesi gün Rektör Prof. Dr. Nihat Şındak beyin odasında menengiç kahvemizi yudumlarken, “kezer” ismine ilişkin tahmini mi anlattım. Yanımızda bulunan tarihçi bir hoca, Evliya Çelebi, Siirt ile Hasankeyf arasında havuç rekabetinin olduğundan bahseder seyahatnamesinde, dedi. İlahiyat Fakültesi dekanı Prof. Fadıl Aygan ve Rektör yardımcısı Prof. Cemalettin Erdemci hocalara döndüm, “fıkhu’l luga” diye bir şey var, insan fıkhedince kelimelerden de hüküm çıkarabilir” dedim gülerek. Kelimeler, ah kelimeler! Ne anlamlar, ne tarihler, ne kültürler, ne hükümler saklıyorsunuz harflerinizin mahzenlerinde!...

Üniversitenin misafirhanesinin kapısında arabadan indiğim zaman, bir sinema salonundan insanı alıp geçmiş zamanlara götüren etkileyici bir film seyretmiş gibi mahmurdu zihnim.

Prof. Yasin Aktay’ın öncülüğünde, Kültür Bakanlığı ve Siirt Üniversitesinin desteğiyle düzenlenen 7. Siirt Uluslararası kısa film festivali kapsamında bir konuşma yapmak üzere davet edilmiştim Siirt’e.

 

DEVAM EDECEK…

Diğer Yazıları

Devletin Kürt Politikaları

Devletin Kürt Politikaları

  • 20.07.2024 / 00:57

Yorum Yaz