Fenomenler Çağında Filozof Olmak

Fenomenler Çağında Filozof Olmak

Günümüzde münazaranın yerini münakaşanın aldığı bir dönemde, televizyonlarda ve sosyal medyada yapılan tartışmalar kimseyi tatmin etmiyor. Bu tartışmalar yalnızca geçici gündem belirleyip kısa sürede yok oluyor. Kalıcı eserler ve bilgi neredeyse hiç kalmadı, çünkü Fransız filozof Zygmunt Bauman'ın da dediği gibi, bu çağda her şey akışkan hâle geldi.

Eskiden filozoflar, bilim insanları, sosyal bilimciler, sanatçılar, yazarlar ve kamuya mal olmuş kişiler ünlü olurken, sosyal medya platformları sayesinde bu unvana birçok kişi erişebiliyor: Fenomen veya "Influencer". Bu unvan, insanların sosyal kabul ve takdir ihtiyacını karşılıyor, görünme, tanınma ve sevilme arzusunu tatmin ediyor. Tıpkı sosyal medyanın "beğen" butonunun yaptığı gibi. Ancak bazı düşünürler bunun sosyal kabulün anahtarı olmadığını, aksine tehlikelerle dolu bir yol olduğunu savunuyor.

Her şeyin hızla aktığı bu çağda fast-food kültürü tüm hayatımızı kuşatmış durumda. İstediği her şeye ulaşabilen insan, artık hiçbir şeyden zevk alamaz hâle geldi. Bu nedenle psikolojik sorunların zirve yaptığı bir asırdayız. Bilginin artışıyla bilgelik ve ilim adamlığı ölmüş durumda. Yazının icadı bir sapma olarak görülmüş, çünkü bilgeler bilginin öldüğünü düşünmüşler. Bilgiler sudurdan (göğüslerden) satırlara düşmüş ve bu büyük bir düşüş olmuştur.

21. yüzyılda ise sosyal medyayla birlikte tarihin en büyük sapmalarından birine tanıklık ediyoruz. Artık bilgiye ihtiyaç kalmadı, çünkü kadim bilgi har vurup harman savruluyor. Duygu, his, ritim, romantizm ve şiir yok... Tıp dahil bütün ilim alanları masumiyetini ve mahremiyetini kaybetti. İtalyan heykeltıraş Michelangelo'nun heykellerinin yerini estetik ameliyatlar aldı.

Bilgi artık bir virüs gibi kendi kendini üretiyor ve bir mutant gibi büyüyor. Bu çağda bilgi sağlığını konuşmalıyız artık; ne öğrendiğimizin ve bunun bize ne fayda sağladığının üzerinde durmalıyız. Bu kadar öğrendiğimiz bilgi çürük elmayı göstermiyorsa ne işe yarar ki?

Bugünün insanı hikmetin peşine düşmeli. Bu bilgi yoğunluğu içinde bizi hakikate hikmet ulaştırır. Üstad Necip Fazıl Kısakürek, şu dizeleriyle bunu ne güzel ifade eder:

 

"Yirminci yüzyılın ablak yüzlü pilotu

Buldun mu Ay yüzünde ölüme çare otu?"

 

İnsanoğlu bu aşamadan sonra bilgiyle hikmeti aramalıdır. Nasıl değil, niçin ile uğraşmalıdır. Yağmurun nasıl yağdığını herkes bilir ancak niçin yağdığını bilgeler ve hikmet sahipleri bilir.

Herkes bildiği oranda mutsuzdur ve bildiği oranda yalnızdır. İnsan çok bildiğinde mutsuz olur ve kendine yabancılaşır. Tıpkı günümüz insanı gibi yalnız, mutsuz ve stres ile boğuşan…Dilce susulup bedence konuşulan bu çağda sükuta ve sükuna muhtacız.

Avusturyalı filozof ve bilim felsefecisi Paul Karl Feyerabend’in “Yönteme Karşı”, “Akla Veda” ve “Bilim Kilisesi” kitaplarını yeniden okumalıyız. Her şeyin yapıbozumuna uğradığı bu asırda yeni bir yönteme ve yeni bir akla ihtiyacımız var. Üniversite mezunlarını entelektüel ve aydın kabul eden iki ülke vardır: Çin ve Türkiye. Oysa üniversite mezunu okuma yazma bilen insandır; bilge, aydın veya entelektüel değildir.

Artık bilge, alim, bilim insanı, filozof, akademisyen veya bilgi küpü olmanın hiçbir kıymeti kalmadı. Stephanie McNeil, "Daha Fazlası İçin Yukarı Kaydırın" adlı kitabında, fenomenlerin sosyal medyada tanıttığı ürünlerin milyonlarca kadın üzerindeki etkisini anlatıyor. Fenomenlerin Instagram'daki önerileri, satın alma kararlarını etkiliyor. İnsanlar sosyal medya paylaşımlarından işlerini, sağlıklarını, hobilerini, hatta evlilik ilişkilerini ve çocuklarını nasıl yetiştireceklerine dair bilgiler alıyorlar. Hatta bu fenomenler arenasına bugün mezarından çıkıp Kant, Nietzshche, Platon, İbn Rüşd ve Gazali gelip çıksa bu sosyal medya fenomenlerinin elinde iki günde harcanır, tüketilir veya onlar kadar dikkat bile çekmezler.

 

Ne yazık ki bu fenomenler bilimsel olmayan bilgileri veya yanlış tıbbi tavsiyeleri yaydıklarında yıkıcı olabilirler. Kitaba göre, 2023 yılında fenomenlerin ürün tanıtımı yoluyla elde edilen gelir 21 milyar doları aşmıştır. Bu yüzden, "Z Kuşağı"ndan her dört yetişkinden biri, çevrim içi içerik oluşturarak para kazanmayı hedefliyor. Bundandır ki yapay zekâ ile birlikte artık okulların ve üniversitelerin bile kıymeti harbiyesi kalmadı.

"Social Media’s Dark Side: A Consumer Psychology Perspective" (Sosyal Medyanın Karanlık Yüzü: Tüketici Psikolojisi Perspektifinden) adlı kitap, sosyal medyada aşırı yer almanın potansiyel tehlikelerini ele alıyor. Bu tehlikeler arasında gizlilik eksikliği yer alıyor; fenomenler, hayatlarının birçok detayını halka açmak zorunda kalabilirler, bu da onları izlenmeye, tacize ve zorbalığa maruz bırakabilir. Ayrıca, fenomenler dijital bağımlılığa daha yatkındır ve fenomenler çağının tahtı da yapay zekâ ile birlikte kısa sürecek gibi görünüyor. Çünkü yapay zekâların yarıştığı bir asra giriyoruz. 

Sonuç olarak, fenomenler çağında filozofların, alimlerin, bilim insanlarının, aydınların ve mütefekkirlerin hiçbir önemi yok. Bu nedenle televizyonlarımız ve sosyal medyamız kahve tartışmalarındaki münakaşalara dönmüş durumda. Münazara yok, bilgi yok, hikmet yok; boş adamların oradan buradan duyduklarını sünger gibi ortaya saçtığı bir dönem var. İslam alimlerinden biri der ki: "Kalbin sünger gibi her şeyi emmesin, aksine cam gibi olsun; hakikatleri arkasından görsün ve içine hiçbir şey girmesin. Kendisine faydalı olanı alsın ve zararlı olanı bıraksın. Doğru olanı alsın ve bozuk olanı bıraksın."

Diğer Yazıları

Yorum Yaz