Eski Kart Kurtçular Kürtler İçin Kartları Yeniden Karıyor
BAHÇELİ’NİN APO ÇIKIŞI: SÖZÜN DEĞİL SÖYLEYENİN ÖNEMLİ OLDUĞU YERDE
TUSAŞ Saldırısının, Bahçeli'nin Öcalan’ı PKK’ya silah bıraktırmak üzere siyasete davet eden ve bütün siyasal konumları allak bullak eden çıkışının hemen ertesine denk gelmesinde bir ilişki var mıdır?
Bu soru kuşkusuz hemen akla gelebilen ve herkesin hemen dillendirdiği sorulardan, bir kenara kaydedelim. Konuyla ilgili belki hemen hatırlamamız gereken bir ilişkilendirme de Apo’nun Türkiye'ye teslim edilmesiyle eş zamanlı olarak Fetullah Gülen'in ABD'ye kaçması ya da verilmesi arasında kuruluyor. Şimdi Fetullah Gülen'in tam da öldüğü gün Apo'nun Umut Hakkı’nın konuşulmaya başlanması dikkat çekmez mi? İç içe geçmiş ama birbiriyle ilintili derin mevzular bunlar.
Bir de konuyla ilgili haber7.com’da manşete çekilen bir haber var:
“Demirtaş ve DEM Parti'den Kandil'e rest, Bahçeli'ye destek! TUSAŞ saldırısına kınama... “
Bu habere göre, Demirtaş ve DEM PKK'ya resti çekmişler. Demirtaş'ın ifadeleri çözüm sürecinin kimler eliyle baltalandığının geç kalmış bir itirafı gibi... “Bu sefer barışı engelleyemeyecekler” diyor... Bu ifadede engelleyicilerin adresi ilk defa bu kadar net bir şekilde Kandil olarak işaret ediliyor.
Konunun harekete geçirdiği bir olağan yorum “tıkanan, daralan ve eriyen Cumhur İttifakı için Bahçeli'nin bu çıkışının iyi düşünülmüş, stratejik, uzun vadeli bir planın parçası” olarak görülmesidir, beklenmedik, herkesin hesabını hızlıca yeniden gözden geçirmesini gerektiren ezber bozucu bir hamle üstelik. Bu hamlenin Kürt siyasetinin ilgili adreslerince, aslında sadece Bahçeli’nin bizatihi varlığı yüzünden Cumhur ittifakına mesafeli durulan bir siyasi aktör olan bizzat Bahçeli eliyle yapılması hem daha da manidar hem de zaten böyle bir çıkışı Bahçeli’den başka kim yapabilirdi ki sorusunu sordurtuyor.
Bu hamleyle, Kürt seçmenler; Demirtaş, Apo ve DEM vasıtasıyla Cumhur İttifakını ittifaka taze bir kan verebilirler mi? Sonrası erken seçim kararı mı olur bu yeni muhtemel ittifakın? Olayı sadece sonraki seçimlere yönelik ittifak yelpazesini şimdiden başka türlü şekillendirme girişimine indirgemek mümkün mü? Yoksa gerçekten de Türkiye’ye doğru gittikçe yaklaşan tehlikeye karşı ülke içinde safları düzeltmek ve sıkılaştırmakla mı alakalı bir konudur?
Bahçeli’nin çıkışı hiç kuşkusuz mevcut bütün siyasi konumları kendilerine yeniden çeki düzen vermeye, hatta değiştirmeye ve muhtemel yeni bir siyaset için yeni konumlarını almaya bir davetiye gibi.
Türkiye’nin yaklaşan tehlikeye karşı Kürtlerle bir konsolidasyon sağlaması, ABD’nin Kuzey Suriye’de yıllardır oluşturmaya çalıştığı ve aslında İsrail için bir savunma ve saldırı cephesi olarak tahkim edilmekte olan sözümona Kürt koridoru bu vesileyle Türkiye Cumhuriyeti’nin lehine ve kontrolünde işleyen bir denkleme oturtulabilir mi? Bundan sonra dağdakiler ovadakiler çatışması mı olur? PKK, yularını elinde tutanlar yüzünden TUSAŞ’ta olduğu gibi daha da agresifleşir mi? Kürt halkı, kapıda beliren savaş ihtimaline karşın içeride gerekli toplumsal bütünleşme için kazanılır mı? Düne kadar düşünülmesi dahi belki teklif edilemeyecek bu tür sorular bugün bölgemizdeki ufuklar içinde ihtimal dahiline giriveren sorular oldu.
Ezber bozan bütün çıkışlar gibi bu tür çıkışların da ilk anda dokunduğu, sarstığı, rahatsız ettiği statükolar olması kaçınılmaz. Kuşkusuz bir çok kişinin işaret ettiği gibi böyle bir çıkışı Bahçeli yerine bir başkası yapmış olsaydı şimdi onun yeni ve muhtemel bir siyaset çağrısından ziyade hainliğinden, saçmalamasından bahsediyor olabilirdik. Bu da siyasette sözün değil, sözü kimin söylediğinin çok önemli olduğunun tipik ve mükemmel bir örneğidir. Buna rağmen bu sözü Bahçeli bile söylemiş olsa herkesten önce bizzat kendi tabanının önyargılarına, alışkanlıklarına ve siyasal konforlarına çarpması mukadderdir. Bu hamle tabanı kızdırır mı, partiden uzaklaştırır mı, böylece siyasi yelpazede MHP aleyhine bir aşınmaya yol açar mı yoksa bütün ezber bozan değişimci hatta devrimci çıkışlar gibi yeni bir rüzgâr hatta fırtınalar mı yaratır? Her durumda bu fırtınalar MHP’den kopanlar üzerine hesap yapan diğer milliyetçi partilerin yelkenlerini şişirir mi?
Doğrusu tüm bu ihtimalleriyle ve riskleriyle, Bahçeli'nin bu hamlesi, bir seçim stratejisini aşan çok değişkenli ve bilinmeyenli denkleme sahip bir durum. Aslında bu durum yeni değil. Hatırlarsanız, Bahçeli, bu tarz jestlerine Ahmet Türk'ün elini sıkmakla başlamıştı. İmralı- DEM ve Hükümet arasında son birkaç aydır yoğun bir görüşme trafiği olduğu söyleniyor. Bunlar, devlet mahfillerinde bu konunun düşünülmüş ve ısıtılmaya çalışılıyor olduğunu düşündürüyor. AK Parti de ilk tepkileriyle çıkışın kendisi için sürpriz olmadığı hatta hazır ve haberdar olduğu izlenimini verdi zaten. Demek ki arkası gelecek gibi.
PKK ve DEM sanılanın aksine tümden İsrail, ABD zimmetinde değil. Apo ve eski tayfasından etkin isimlerle ve Kürt coğrafyalarındaki sembolik değeriyle devletin kontrolünün tamamen dışında değil. Yanlış anlaşılmasını istemem tabi, bu kontrol bunların tamamen devlet tarafından idare edildiğini söylemek anlamına gelmiyor elbet. Aktörlerin göreli özerkliği, nevi şahıslarına münhasır kişilikleri, her eylem tablosunda kendi üsluplarıyla, tarzlarıyla veya hesaplarıyla varolma gerçekliği gözardı edilemez. Bu hesaplar karışıktır, içiçe geçer ve hiç kimse mutlak bağımlı veya mutlak bağımsız hareket etme istidadına sahip değildir. Dolayısıyla hiçbir zaman ve hiçbir durumda Türkiye’nin eli boş değildir. Demirtaş da hapiste bunun bir salıverilme fırsatı olduğunu düşünerek destek verebilir veya önceki çözüm sürecini kimin nasıl baltaladığına dair yaşamış olduğu tecrübelerden bir ders çıkarma fırsatı bulabilir. Irak, İran, Suriye hattında etkin olup PYD'yi geriletmek için bu ittifak belli ki gerekli görülmüş ve ABD İsrail tarafından akla gelebilecek tüm donatılarla desteklenen Suriye'deki PYD tehdidi de yabana atılamaz. Mesele sandığımızdan daha çok ciddi görünüyor.
Şimdi tekrar sormak gerek: Bu hamlelerin ve olanların toplamından ne anlamalıyız?
Bunu anlamadan, bu sorulara cevap vermeden herkeste bir acayip telaş ve acele. Herkes, bir yerde şimdiden safını tuttu bile. Komplo teorileri havada uçuşuyor. Yine, Türk siyasal aklını baskılayan en önemli sorunla karşı karşıyayız. Dürtülere dayalı siyaset tarzı. Oysa, aklın değil de hamasetin ve dürtülerin yönlendirdiği siyaset tarzının şimdi yeri ve zamanı mıdır?