Dini, Ekonomik ve Siyasi Değerlerimizin Durumu

Dini, Ekonomik ve Siyasi Değerlerimizin Durumu

Baş döndürücü bir hızla değişerek, dönüşerek, yaşlanarak ve tükenerek yaşıyoruz. Her gün şahit olduğumuz olaylar, içinde yer aldığımız hadiselerle ilgili bizzat kendi tanıdıklarımızın ahitleştiğimizi zannettiklerimizin beklemediğimiz davranışları bizde büyük hayal kırıklıkları yaratıyor.

Değişim dediğimiz şey aslında satışlar, vazgeçişler, terk edişler, koyverip gitmelerle nüfuz ediyor hayatımıza. Birçok insanın koyverip gitmesi belki başka bazılarında bir endişeye yol açıyordur. Biz hepimiz aynı gemide değil miyiz? Kim nereye gidiyor? Giden gitsin de hep birlikte içinde bulunduğumuz gemiyi batırmaya neden tevessül ediyor? Tevessül edenler nasıl oluyor da geminin en konforlu yerini kapma mücadelesinden de geri durmuyor?
 
Kadın cinayetleri, küçük çocuk tecavüzleri, bütün köyün, bazen bütün şehir ahalisinin dahil olduğu organize suçlar, örtbas etmeler, hırsızlıklar, yolsuzluklar, arsızlıklar her zaman var olmuşsa da bugün herkesin her gün yoğun olarak duyduğu, gördüğü, şahit olduğu sıradan kötülükler. Bunlara şahit olup bir şey yapamıyor olmak, şahit olduklarımızın bize acizliğimizle meydan okuması bambaşka bir etki yapıyor. Ne olur bunun sonucu? Ne olmaktadır şimdi? Bize neler oluyor günün sonunda bu kadar şahitlik karşısında?
Kötülükten bahsedip yaymamak lazım, çünkü bahsedilen kötülükler insanlarda bir aşinalık oluşturur ve aşinalıklar insanların kalbinde ister istemez bir leke bırakır. O leke büyüdükçe inanın kötülük karşısında lakaytlaşması, kötülüğe alışması, bilahare o kötülüğün potansiyel faili haline gelmesine de yol açabilir.
Değerler erozyonu dediğimiz şeyin bir başka görünümü, bir başka hissiyatıdır bu durum. Değerler bir toplumun olmasını arzuladığı şeye dair değişmeyen, değişmemesi gereken idealleridir. Öyle tanımlıyor sosyologlar. Bu konuyu Türkiye’de sosyal psikoloji ve sosyolojik ilginin kesiştiği yerde ilk kez çalışanlardan biri olan rahmetli Erol Güngör değerlere insan davranışları üzerinde belirleyici etkisi olan faktörler olarak yaklaşmış ve onları “bir şeyin arzu edilebilir veya edilemez olduğu hakkındaki inanç” olarak tanımlamıştı. Aileye dair, millete dair, topluma dair, ekonomik paylaşıma dair arzu edilebilir veya edilemez değerlerimiz vardır. Bu değerlere büyük değer atfederiz ve bu bizim toplumsal kimliğimizi tanımlamanın bir yolu olarak benimseriz.
 
Yaşamakta olduğumuzu hissettiğimiz tükeniş bu değerlerin aşınmasıyla da ilgili. Ait olduğumuzu düşündüğümüz veya hissettiğimiz bu topluma neyi yakıştırıyoruz, neyi görmeyi arzuluyoruz ve neticesinde ne görüyoruz? Çok öğündüğümüz aile değerlerimiz ne durumda şu anda? Trajik biçimde artan boşanma oranlarımız, huzur evlerimiz, ilerleyen evlilik yaşları ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu göstermiyor mu?

Ya yine toplumumuza en çok yakıştırdığımız yardımlaşma, yoksula, zayıfa, mazluma, sığınmacıya kol kanat germeyle ilgili değerlerimiz nereye gidiyor? 13 sene önce çok daha büyük bir milli gurur duygusuyla yaklaşarak övünç konusu olarak değerlendirdiğimiz bu konu bugün nasıl bir ekonomik ve milli sorun olarak algılanmaya başladı?

Bu konudaki değişim değerler-imizdeki bir değişim ve bu zannedildiğinden çok daha derin sorunların semptomudur. Sürekli takip gerektiren bir konudur değerlerdeki değişim. Çünkü bir toplumu başkalarından farklı, güçlü veya zayıf kılan en önemli tarafıdır değerleri.
 
Elbette dinamik, sürekli değişime tabi bir alandır aynı zamanda değerler. Sürekli değişim halinde olması değildir kaygı konusu olan. Bu değişimde hangi değerlerin güçlenip hangilerinin zayıfladığı önemli tabi. Toplumu güçlendiren, toplumu bir arada tutan, çalışmayı, yardımlaşmayı, merhameti, diğerkamlığı besleyen değerlerin zayıflaması, onun yerine bencil, hazcı, rekabetçi, ırkçı değerlerin güçlenmesi mesela. Her durumda sürekli takip lazım. Buna dair, değerler envanterimizi tutan, onların gelişimini takip eden bir dikkatimizin olması çok önemli.
Ankara Sosyal Bilimler Vakfı, Prof. Dr. Beşir Atalay başkanlığında ve Prof. Dr. Ömer Demir, İbrahim Dalmış, A. Ömer Toprak ve Cem Eyerci’den oluşan bir araştırma ekibiyle son zamanların en kapsamlı değerler araştırması yapılmış. Din, Ekonomi ve Siyaset alanında 2024 yılına ait değerler araştırması bugünün bir fotoğrafını olabildiğince gerçekçi bir biçimde çekmeye çalışmış. Hepimizin belki öznel deneyimlerimizle şikayetlendiğimiz hususların gerçek durumunu sahadan bilimsel araştırma yöntemlerinin bütün icaplarını yerine getirerek toplanmış veriler üzerinden ortaya koymaya çalışmışlar.
Araştırma ekibi iyi bilinen isimler, herkes tanıyor. Bilhassa Beşir Atalay, AK Parti’nin kuruluşunda ve sonraki yılların çoğunda sosyolojik boyutu yıllarca temsil etmiş ve beslemiş, siyasetin pratiğinde de en üst seviyede bulunmuş ve teorik perspektifi oradan da besleyebilmiş bir isim. Ömer Demir ise AK Parti’nin ilk iktidar döneminde yıllarca TÜİK başkanlığı bilahare de YÖK Başkan Vekilliği yaparak yine bu dönemin bütün başarılı icraatlarının mutfağında yer almış önemli bir isim. Ekibin diğer isimleriyle birlikte SETA’dan önce AK Parti siyaseti ile sosyoloji arasındaki bağı en güçlü bir biçimde tutup temsil etmiş olan araştırma kuruluşu ANAR tecrübelerini de hatırlamak gerekiyor.
Daha önce de defalarca bu konuya değindik, AK Parti’nin diğer siyasi hareketlere fark atmış bana göre en güçlü yanı güçlü bir sosyolojik sensörünün olmasıdır. Son zamanlarda herkesin hissettiği ve gördüğü, seçim sonuçlarına da yansıyan gerileme dahi bu sensörün zayıflamış olmasından kaynaklanıyor.
2024 Değerler Araştırmasının mahiyeti ve bulgularına gelince, ona da sonra devam edelim.
 

Diğer Yazıları

Yorum Yaz