Çağımızın İsmail’i Heniyye ve İsrail’in çaresiz korkuları
İsmail Heniye suikasti İsrail’in ilk kalleşçe, hunharca suikasti değil, sonuncusu da olmayacak gibi. Bu cinayetlerinin sonucunda her seferinde öncekinden farklı sonuçlar almayı umdu, tamah etti, tenezzül etti İsrail, ama şimdiye kadar bu şekilde işlediği cinayetlerden hiçbir farklı sonuç elde edemedi. Haksızca, kibirle, istiğnayla, şımarıkça yürüttüğü işgalinin önünde direniş sergileyen onurlu bir halkın önderlerini öldürerek direnişi kırabileceği zehabına kapıldı her seferinde. Öldürdüğü her bir liderin yerine çok daha iyisi, çok daha fazlası geldi.
Şehitler mücadelenin toprağını adeta sulayarak direniş vatanını liderleri münbit bir saha kılıyor. Öldürerek yok edeceğini sanıyor, bilmiyor ki, öldürünce toprağa bir tohum ekilmiş oluyor. O tohumlar yeşeriyor ve her biri biner lidere dönüşüyor.
İsrail daha önce bu yola defalarca tevessül ve tenezzül etti. Bu onun kendini kaptırdığı en kolay hurafe. Fazla eskiye gitmeyelim. 5 Ocak 1996’da “Mühendis” lakaplı Yahya Ayyaş’ı Gazze'de katletti. 1997’de Hamas’ın kurucularından ve Heniye’den önceki siyasi lideri Halid Meşal’e, Ürdün'ün başkenti Amman'da kalleşçe bir suikast girişiminde bulundu. Meşal’e yolda yürüdüğü esnada Mossad ajanlarınca zehirli şırınga enjekte edilerek zehirlendi. Bu suikastten kurtulması dönemin Ürdün Kralı Hüseyin’in dirayetli duruşu sayesinde İsrail’in o dönem de başbakanı olan Netenyahu’ya rest çekerek panzehiri temin etmesiyle mümkün olabildi.
Hamas’ın kurucularından ve manevi liderlerinden Şeyh Ahmet Yasin İsrail için korkulu bir rüya gibiydi. Tekerlekli sandalyeye mahkûm olduğu halde bu yaşlı bilge insana karşı 22 Mart 2024 tarihinde sabah namazı için cami çıkışında helikopterden atılan füzeyle hunharca bir suikast düzenledi. Onu öldürünce Hamas’ın belini kırabileceğini, direnişi de bitirebileceğini düşündü. Ama öyle olmadı, sonradan gelenler çok daha dirayetli, çok daha akıllı ve organize çıktılar. Sırasını alan Abdullah el-Rantısi’yi de bir ay geçmeden 17 Nisan 2004 tarihinde aracına düzenlediği füze saldırısında iki korumasıyla birlikte şehit etti.
Bitti mi Hamas? Bitse, İsrail bugünlere bu şekilde rezil rüsva olarak gelir miydi? Aynı yılın 21 Ekim’inde İsrail’in bir hava saldırısında Adnan el-Gul, eşi ve 7 çocuğuyla birlikte mülteci kampının bombalanmasıyla, 1 Ocak 2009’da Nizar Rayan, 15 Ocak 2009’da yine bir hava saldırısında Gazze İçişleri Bakanı Said Seyyam ve en son 2 Ocak 2024'te Beyrut'un Dahiye banliyösünde İsrail'e ait bir insansız hava aracıyla düzenlenen saldırıda Hamas'ın siyasi kanadının üst yönetiminden ve aynı zamanda Kassam Tugaylarının kurucularından Salih el-Aruri, İsrail’in korkakça ve kalleşçe saldırılarıyla şehitler kervanına katıldılar.
Her şehidin ardından Hamas içinde başka lider kapasitesinde yeni yeni yüzler yetişti, parladı. Hamas içinde her biri birer yıldız gibi yüzlerce, binlerce, isimli veya isimsiz, lider profilinde insan tezahür etti. Zaman zaman medyada tezahür eden Hamas temsilcilerine bakıyorum, her biri diğerinden daha makul, daha tutarlı, daha güçlü bir hitabete ve liderlik yeteneklerine sahip insanlar.
Liderlerini öldürerek hareketi yok edeceğini düşünmek İsrail’in en büyük zaafı, durumu yanlış okuması. Ama bu yanlış okumayı giderecek bir bilinç durumu İsrail gibi bir Siyonist saplantıdan çok uzak. Bu saplantılı ruh haline yol açan Siyonist ideoloji böyle vehimler üretiyor: Liderlerini öldürerek Hamas fikrini bitirebileceği vehmi. Çocukları öldürerek, büyüdüğünde başa bela olacak bir düşmanı küçükken yok etme vehmi. Oysa kendi peygamberleri Hz. Musa’yı da mı okumadılar? Bilmezler mi Firavunların Musa eliyle gelecek kaçınılmaz sondan çocukları öldürerek kaçamayacaklarını? Bilmezler mi Allah’ın o zalimlerden bütün mazlumların intikamını almak üzere bir çocuğu, çocukları hiç ummadıkları yerde hazırlamakta olduğunu?
İsrail panik halinde ne yapacağını şaşırmış durumda. Hesapları yine yanlış. Yine fazla matematiksel, ama doğru olmaktan çok uzak. İsmail Heniye’ye yapmış olduğu terör eylemiyle gücünü ve maharetini değil sadece kalleşliğini, acizliğini, korkaklığını, caniliğini ve kural tanımaz mücrimliğini ve ama hepsinden önemlisi beyinsizliğini gösteriyor. 10 aydır Gazze’de bugün bu terör eylemiyle kurtarmaya çalıştığı efsanevi istihbarat gücü her gün her saat madara olup tükeniyor. Delinmez demir kubbesi kevgire dönmüş, çok övündüğü yenilmez savaş gücü çocukların maskarası olmuş durumda. Bu durumu kurtarmak için yapabildiği tek şey çocukları, sivilleri kalleşçe, alçakça öldürmek. Başdüşmanı İran’da böyle bir eylemi yaparak kendince belki de gövde gösterisi yapmış oluyor. Oysa bu suikastte kullanmış olduğu teknikler ve istihbarat kabiliyetiyle göstermeye çalıştığı gövdesi Gazze’de 10 aydır çoluk çocukların eliyle dünyanın maskarası haline gelmiş durumda.
Zaten hayatı boyunca şehit olmayı en büyük makam olarak gören İsmail Heniye’ye gelince, onun için ölüm bir odadan başka bir odaya geçmek gibi bir şeydi zaten. Gazzeli yiğitler için, Müslümanlar için hayat ile ölüm içiçe ve dünya Ahiretin sadece tarlasıdır. 4 ay önce Ramazan bayramının ilk gününde 3 oğlu ve 4 torununun bulunduğu arabaya suikast düzenleyerek hepsini şehit etmişti Siyonist katiller. Onların şehadet haberini hastanede Gazzeli yaralıları ziyareti esnasında bir alışı vardı Heniye’nin, vallahi destanlardan, efsanelerden, hayır daha da güzeli Asr-ı Saadetten çıkıp gelmiş bir sahne gibi: “hepimiz Allah’tanız ve O’na döneceğiz. Allah’a hamd olsun” diyor, hatta haberi ağlayarak veren telefondaki sese karşılık, “işimize bakalım” diyerek hasta ziyaretine hiçbir şey olmamış gibi devam edişi de vardı ya. Öncesinde kaç akrabası şehit edilmişti, sonrasında da yine ailesinden aralarında kızkardeşi, yeğenleri ve 6 torununun bulunduğu 10 kişi daha şehit edildi.
Soyunu kurutmaya ahdetmiş gibiydi Siyonist rejim. Ama o bu hareketi kendine özel almıyordu, her ne kadar İsmail idiyse de, ve ismine karşı iflah olmaz ve iflah etmez bir kin besliyorduysa da düşmanları.
Bu kadar yakınını kaybeden tek İsmail de değildi Gazze’de. Bunu bildi, bilmekle kalmadı fiilen yaşadı: “benim yakınlarımın kanı Gazzelilerin kanından daha değerli değil” diyerek lider olmanın gökten inmiş gibi ideal bir timsalini gösterdi. Liderliğini yaptığı insanlar ölüyorsa, onlara ölümün şehadet olduğunu söyleyip, ölüme sürükleyip kendisi geri kalmadı, o da ölmesini bildi, ölümün içindeki şehadeti açığa çıkardı ve ona sarıldı.
Taha Abdurrahman’ın dediği gibi: O zaten yaşarken bir şehit gibiydi, şimdi ise şehit olarak yaşamaya devam ediyor. Bu bir cihad, ya zafer veya şehadet.
Allah Heniye’yi makamında şehidler arasında kabul etsin. Biz onun muvahhidliğine, vakarına, mücadelesine ve şehadetine şahid olduk. Allah da onu yaşadıklarımıza şahid kılsın.