Bölgede Bir Ana Akıma Doğru
Bölgede Bir Ana Akıma Doğru[1]
Mevcut reformist perspektifler zamanın bir anında ortak noktalarda birleştiğinde muvakkaten bir ana akım ortaya çıkar. Gerçek şu ki, bölgede şu anda ortak eylemi destekleyen aktif reformist gruplar veya reformist perspektifler yok. Öngörülebilir gelecekte siyasi bir ana akımın ortaya çıkmasının önünü açabilecek büyük fikirler yok. Fakat bölgedeki en büyük muharrik güç Filistin davasıdır. Çatışmanın yoğunluğu ve şiddeti arttıkça, gelecekte bir ana akım oluşma şansı da artıyor.
Farklı bakış açılarını bir yana bırakarak Filistin olaylarına bakacak olursak, Filistin olayları tarih sisteminde meydana gelen değişimleri yansıtır ve bu sürecin hızının muharrik gücüdür. Halihazırda bölge havzası bazen beliriveren bazen de ortadan kaybolan bir fenomene, yani "tarihin muazzam akışına" tanıklık ediyor. Yaşananlar, politikalar değişmese bile duygu ve düşünceleri yeniden şekillendiriyor.
Yukarıdaki veriler Arap siyasetinin fikir ve araçlarının yokluğunda, bizleri farkındalık ve kültür araçlarıyla iktifa etmeye sevk etmektedir. Halihazırda direniş fikri gücünü perişan ve çelişkili siyasi pozisyon ve eğilimlerden değil, toplumların kültür ve farkındalığından almaktadır. Bu direniş fikrinin hayatta kalmasını ve sürekliliğini garanti eden şey siyaset değil farkındalıktır.
Arap ve İslam dünyasının Filistin'e karşı vicdani reaksiyonunun ardında kültürün doğası ve müşterek farkındalık yatmaktadır. Halkların kültürü, hakim bir siyasi akımın ve hatta bir Arap siyasi bakış açısının yokluğunda bu etkileşimi kanalize etmektedir.
Dalga Dinamiği
Toplumlar “akım dinamiği” üzerinden değil, “dalga dinamiği” üzerinden hareket eder. Toplumlar, akım fikri üzerinden işleyen örgütlerin aksine akımlar yaratmazlar. Peki bölgede örgütler olmadan bir ana akım ortaya çıkabilir mi? Cevap evettir. Halklar arasında belirli bir konuya yönelik bir farkındalık dalgası oluştuğunda ve bu dalga siyasi güçleri genel bir pozisyona doğru ittiğinde ana akım ortaya çıkar. Mevcut durumdan hareketle, bölgede bir ana akımın ortaya çıkması halinde besleneceği faktörler kültürel veri dışında bir şey olamayacaktır.
Bölgede daimi bir siyasi ana akımın sağlanabilmesi zordur. Öte yandan, kültürel ana akımın etkisi açıkça mülahaza edilebilir. Hakikaten de İslam tarihinde büyük siyasi anlaşmaların oluşmasının ve siyasi akımın kendisinin ortaya çıkmasının arkasında kültürel akım vardır. Selahaddin Eyyubi döneminde büyük başarılara imza atılmasına sebep olan şey siyasi anlaşmalar değil, farkındalık ve ortak kültürdür.
O dönemde Kudüs'ün fethi, bölgede ana akım bir siyasi hareketin varlığından ziyade Kudüs’ü özgürlüğe kavuşturmanın zaruriyetine dair temel bir farkındalık ve kültürün varlığı anlamına geliyordu. Müslümanlar genellikle siyasi olarak rekabet halinde ve birbirlerinden büyük bir bağımsızlık düşüncesi içerisindeyken, kültürel olarak birbirlerine daha yakın düşünüş içerisindeydi. Sudanlıları ve Faslıları özgürlüğe kavuşma/kurtuluş fikrine çeken şey ana akım bir siyasi hareketin varlığının değil yaygın kültürün etkisinin bir sonucuydu.
Bu durum tarihsel olarak Bosna, Irak, Afganistan, Çeçenistan ve başka yerlere akın eden gruplar için de geçerlidir. Saadilerdeki Faslılar, Selahaddin Eyyubi ile siyasi olarak bir uzlaşı içerisinde değillerdi. Bir keresinde yaşanan bir duruma istinaden ona deniz filosu sağlamayı reddettiler ve iki taraf arasında kimi zaman askeri çatışmalar ve anlaşmazlıklar yaşandı. Ancak kültürel açıdan Faslılar, dikkatini kurtuluş hedefine yönelten o dönemdeki hâkim kültürel eğilimin bir parçasıydı.
Arap topluluklar genellikle siyasi bağımsızlığın keyfini sürer. Örneğin 1967'de Mısır'ın yenilgisinin, Sahra meselesinde Fas üzerindeki baskıyı hafiflettiği hususu birçok kişi tarafından bilinmemekte ve birçok kişi için bu bir muamma olarak durmaktadır. Bunun nedeni, o dönemdeki cumhuriyetçi dalganın monarşileri düşmanlaştırması ve onlara karşı olmasıydı. 7 Ekim Filistin’in kazanımını temsil ediyordu ama aynı zamanda, uzak mesafelere rağmen Fas’ın da kazanımlarının temsiliydi. Çünkü İsrail üzerindeki artan küresel baskı, özellikle ortaklıkları olan Arap ülkelerine olan ihtiyacını arttırıyor. Siyasi pozisyonlar, gelecek için iyi yatırım aracıdır.
Akımlar nasıl oluşur?
Bir ana akım, aşağıdaki dört unsurdan birinin mevcut olduğu bir zaman diliminde ortaya çıkar:
Birincisi, otorite kamuoyunu belirli bir yöne yönlendirecek bir alan yaratarak akım fikrini ihtiyacına göre yönlendirir.
İkincisi, akım geniş kapsamlı bir kültürel tartışmayı dayatan büyük siyasi krizlerin veya çatışmaların bir sonucu olarak oluşur.
Üçüncüsü, büyük bir ideolojinin ortaya çıkması ve bölgede yayılması.
Dördüncüsü, etkili bir bilim ya da siyasi figürün vizyonu ve düşüncesi temelinde bir kültürel akım ortaya çıktığında.
Büyük kültürel bölgelerin ortaya çıkması ise genel bir akımın ortaya çıkması için elzemdir. Fas, Türkiye, Endonezya veya Katar gibi bir ülkenin büyük bir kültürel bölge olabilmesi için kültür üreticisi ve ihracatçısı olması şart değildir. Kültürel ana akımın içeriğinin gelişimini barındıracak coğrafi bir platform olması kafidir. Kültürel ana akım evrak ve yazılı eser merkezli değildir. O, varoluşsal meselelerde Arap-İslam dayanışması kültürünün, genel bir kolektif ruhun yayılmasıdır.
Arap Kültür Toplulukları
Modern Arap devletinin ortaya çıkmasından önce, Arap kültür topluluklarının formu, Osmanlı devletinin yıkılmadan önceki coğrafi alanı tarafından şekilleniyordu. Bu nedenle Arap unsurlar “ulus üstü” bir statüde yaşamış, din ile çatışmamış ve Osmanlı alanı içinde dilsel, mezhepsel ve ulusal çoğulculuğu barındıran bir alanda yaşamıştır.
Ancak Osmanlı devletinin çöküşü ve bölgede kapsayıcı bir siyasi formülün ortadan kalkması, o aşamada kültürel bir ana akım oluşturma sürecini karmaşık bir hale getirdi. Osmanlı kültürel tarihinin zayıflığı, yeni ulus-devletlerin devlet inşası için dayanacağı Osmanlı öğeleri bulamadığı ve çoğunun Batılı kültürel kavramları ithal etmeye başvurması anlamına da geliyordu.
Bölge bileşenlerinin çoğunu bünyesinde barındıran Osmanlı İmparatorluğu, milliyetçilik, dil, ırk ve mezhep düşüncesine dayalı bir kültürel bölünmenin yaşandığı bir alan haline geldi. Milliyetçilik ise kapalı yapısı nedeniyle kültürel bir ana akım oluşturamadı. Aksine milliyetçilik, “ulus üstü” bir kültürü yeniden inşa etmeyi amaçlayan bir İslamcı hareketin ortaya çıkışına karşı büyük bir tepki üretti.
Milliyetçi ve İslamcı bileşenler, ana akım fikrine karşı olduğu düşünülen çatışma ve ittifak durumu nedeniyle bir Arap kültürel akımının ortaya çıkması için uygun bir bağlam sağlayamadı. Arap solunun İslamcılarla çatışmayı yeniden üreten ideolojisinin ortaya çıkmasıyla birlikte siyasi ittifak giderek artan bir kültürel ve ideolojik savaşa dönüştü. İdeolojisi bölge dışından beslendiği için kültürel açıdan özgünlük ve yerellikten yoksundu.
Siyasal İslam'ın yayılmasından sonra çatışma devletin kendisi karşısında daha da şiddetlendi. İslamcılar devletle meşgul oldukları için ana akım bir kültürel hareket inşa etme fikrine sahip değillerdi. Arap devleti de İslamcılarla meşgul olduğu için bölgenin çelişkilerini özümseyebilecek bir kültürel projeye sahip değildi.
Ancak Arap devleti, İslamcılarla aynı İslamcı çerçeve içinde kültürel bir çatışmayı tercih ederek siyasal İslam fikrine karşı yeni bir kültürel bölünme yarattı: Aşırılık ve ılımlılık, aşırı uç ve orta yolculuk, akıl ve nakil, özgünlük[2] ve modernlik gibi yeni kültürel ikilikler ortaya çıktı.
Çatışma Sonrası Fırsatlar
İdeolojik çatışmalardaki halihazırdaki durgunluk, bölgenin bileşenlerinin gelecek vizyonuna sahip kültürel projelere ihtiyaç duyacağı bir fırsat sunuyor. Devlet ise, özellikle bölgedeki İslamcılarla yaşanan kültürel çatışmalar yatıştıktan sonra, mevcut az sayıdaki kaynakla kültürel mevzuları yönetiyor. Siyasi ve kültürel aktörler ise ya fikirlerini gözden geçiriyor ya da ondan geri adım atıyor.
Filistin davası, Arap kültürel akımının geliştirilmesi için tek etkili fırsatı temsil ediyor. Bunun nedeni, konunun siyasi ve insani boyutlarının yakın zamana kadar eksik olan bir kamusal tartışma yaratmasıdır. Yavaş yavaş şu konular hakkında müşterek bir farkındalığın oluşmasına yol açıyor: İnsan, düşman mefhumu, dayanışma mefhumu, ittifaklar, direniş ve dinle ilişki. Geçmişte Filistin davasında çerçeveyi tayin eden “iktidar/İslamcılar” ikileminin mevcut çatışmada var olmadığını mülahaza edebiliyoruz.
Filistin davası, bir asrı aşkındır ideolojik olarak tanımlanma durumundan büyük ölçüde kurtulmuştur ve bu asli bir gelişmedir. Çünkü bölge ve dünya, Filistin davasına Hamas ve Cihat hareketleri üzerinden değil Gazze üzerinden bakıyor.
Filistin davası şu anda bölgede parçalanmaktan muzdarip olan mefhumlar manzumesinin bir araya getirilmesi için büyük bir fırsat sunuyor. Bu hakim kavramları bir araya getirmek, ana akımın oluşumunda temel bir giriş noktası olması nedeniyledir. Çünkü yakınlaşma bölgenin bileşenleri arasında geniş bir ortak alan yaratır. Hepimiz aynı dili konuşmuyoruz ve aynı kültürel farkındalığa sahip değiliz ancak birbirimizi iyi anlayabiliyoruz. Filistin'deki mevcut durumdan hareketle daha fazla mefhumun üretimi, Arap kültürünün nefes almasına yardımcı olacaktır.
Kapsayıcı ve vizyonunda totaliter olmayan bir kültürel ana akım zaruri bir ihtiyaçtır. Krizlerinden kaçınmak için geçmişe sığınmayan ya da hazır olanı ithal etmeyen bir akım. Hem geçmişe sığınmayı hem de ithal etmeyi kınaması gereken bir akım. Bileşenleri, sıfır toplamlı çatışmalar ya da diğer bileşenlere karşı yıkıcı darbeler peşinde olmayan bir akım.
[1] Bu makalenin orijinali 07.08.2024 tarihinde alquds.co.uk’de “نحو تيار أساسي في المنطقة” başlığıyla yayımlanmıştır. Makale Mehmet İhsan ÖZDEMİR tarafından tercüme edilmiştir.
[2] Soyluluk, köklülük yahut geleneksellik şeklinde de okunabilir (mütercim notu).