Batı’nın ikiyüzlülüğü mü?

Batı’nın ikiyüzlülüğü mü?

7 Ekim 2023’ten beri yaklaşık sekiz aydır Gazze’de akıl almadık cürümlere imza atan; okul/üniversite, hastane, mülteci kampı, çocuk, erkek, kadın, doktor, öğretmen/akademisyen, sivil toplum aktivisti, gazeteci bombalayan ya da öldüren soykırımcı İsrail’in başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ABD Temsilciler Meclisi’nde yaptığı yalanlarla dolu konuşması sık sık alkışlarla kesildi. Tüm dünya, temsilciler meclisinin demokratik rejimlerde sıkça rastlanmayan, ayakta ve istekli bir biçimde soykırım sözcüsünün konuşmasına dönük bu alkışlarını canlı yayında izledi elbette. Birçok sosyal medya paylaşımında sorulan "ABD kim tarafından yönetiliyor?" şeklindeki soru kadar sıklıkla olmasa da “Batı’nın ikiyüzlülüğü” bu örnekle bir daha gösterilmeye çalışıldı.

Bu alkışlamalar neticesinde sorulan "ABD kim tarafından yönetiliyor?" şeklindeki soru ilk bakışta birilerinin “anti-semit” addettiği komplo teorilerinin zannedildiği kadar komplocu bir zihniyetin ürünü olmadığını, en azından bu kez ve bütün zamanlar için bu teorilerin “komplo teorisi” denerek geçiştirilemeyeceğini, onların daha derin bir şekilde düşünülmeyi hak ettiklerini ispatlarken Temsilciler Meclisi’ndeki alkış kortejinin Batı’nın ikiyüzlülüğünün başka bir göstergesi olduğunun söylenmesi de dikkat çekiciydi. Bu ikiyüzlülüğü eleştirenler ABD’nin hangisi olduğunu da sordular: Filistin için sokaklara dökülen yüzbinler mi temsil ediyordu ABD’nin yüzünü yoksa Netanyahu’yu alkışlayan Temsilciler Meclisi üyelerini seçenler mi ABD’nin “gerçek” yüzüydü? Soru açıktı: Bu alkışlamalar bize Batı’nın ikiyüzlülüğünü mü gösteriyordu yoksa sömürülen başka bir halkla daha mı karşı karşıyaydık? Bu soruya verilebilecek muhtemel cevaplar da soru kadar açıktı: ABD halkının ciddi bir kısmının bu alkışlamaları yapan üyelerin seçmeni beyaz orta sınıf Protestan olduğunu, bahsi geçen seçmenin ABD nüfusunun yarıdan fazlasını teşkil ettiğini, nüfusun diğer segmentlerinde de kolonize edilmişler, muhalif siyahlar, Müslümanlar, komünistler gibi kolaylıkla marjinalize edilebilecek, dolayısıyla görmezden gelinebilecek unsurların olduğunu söyleyebilirdik pekâlâ.

Esasen Netanyahu’nun Temsilciler Meclisi’nde alkışlanması bir yandan Batı ülkelerindeki Filistin yanlısı gösterileri sürekli Müslüman dünyaya örnek göstermeye çalışan, “güneşin Batı’dan doğacağı”nı benzer her olayda tekrarlayan, böylelikle sözümona seçkinleşen, ama aslında kendi utanç ve çaresizliklerinin bilinçdışındaki görünümü olmaktan başkaca bir anlam ifade etmeyen tavırların yersizliğini kuvvetlice vurgulamaya fırsat tanıdı. Bu gösterilerin kendi içinde taşıdığı kıymete karşın sürekli Müslümanlara karşı “örnek” olarak kullanılması eleştiri konusu edilmeliydi ve edildi. Müslümanların Filistin konusundaki yapıp etmelerini, çabalarını toptancı bir tarzda görmezden gelmeye yarayan, bir anlamda Müslümanları “ezikleyen” bir anlayışın yanlışlığı ortadaydı çünkü.

Diğer yandan bu alkış korteji “Batı’nın ikiyüzlülüğü” olarak kullanılan terkibin geçerliliğini de sorgulamamızı gerektiriyor. Özellikle batı tarihselliği içinde üretilmelerine karşın felsefi, toplumsal, beşerî ve hukuki açıdan evrensel geçerliliğe sahip zannedilen, böylelikle yüceleştirilen “insan hakları, fikir ve düşünce özgürlüğü” vb. bazı değerlerin bizatihi Batılı olmayanlar söz konusu olduğunda Batı’nın ilk çiğnediği değerler olmasını eleştiren söylemlerin önemli bir parçası olarak kullanılıyor sözünü ettiğimiz terkip. Batı’nın “evrensel” zannedilen bu değerlere karşı her hareketini eleştirmek için “Batı’nın ikiyüzlülüğü” terkibini kullananlar Batı’nın eylemlerinde bu değerlere aykırı hareket etmediğini gözden kaçırıyor, batıyı ikiyüzlülükle eleştirenler esasen batı dışındakilerin sözü edilen değerin kapsamı dışında kaldıklarını göremiyorlar. “Evrensel” bu noktada onları kapsamına almıyor. “Evrensel” (*) olduğu iddia edilen o değerler aslında ya zannedildiği kadar “evrensel” değiller ya da
Batı’yı iki yüzlülükle suçlayanların iyi bir niyetle bu değerlerin kapsamı içine almaya çalıştığı unsurları aynı Batı o kapsama girmeyen unsurlar olarak görüyor.  İkinci ihtimal, Hume, Kant, Hegel, Aydınlanma dönemi ve ertesi dönemlerde batı içerisinde yaşanan “ırk”, “insan” tartışmalarının yeniden ele alınmasının gerekliliğini ortaya koyarken ilki de bununla bir şekilde bağlantılı hususu tebarüz ettiriyor: Sözü edilen değerlerin üretiminin “tarihsel” art yöresi o değerlerin Avrupa-dışı kullanımının “askeri güç” eşliğinde olduğunu bize hatırlatıyor. Söylemek gerekir ki Batı, değerlerinin ve kültürünün üstünlüğü ile değil silahlarının ateş gücüyle dünyayı ele geçirmiş ve ürettiği kültür ve değerler bu durumun konsolidasyonuna hasredilmiştir. Yani sözü edilen değerler bir yerde o “askeri güç”ün etkinliğinin artışını sağlayan “yumuşak güc”ün bileşenleri arasında yer alır. Batı’nın batı dışındaki topluluklardaki eylemlerde bu değerlerin aksine hareket ettiğinin, bu eylemlerin iki yüzlülük içerdiğini söylemenin pek etkisi yoktur.

Bu durumda “Batı’nın iki yüzlülüğü” terkibinin bir yerde Batılı askeri güç ile yumuşak güç arasında olduğu varsayılan bir çelişkiye yaslanarak kurulduğu açık. O değerler doğrudan askeri güce dayanmasalar da böyle bir çelişki varsayımının da yanlış olduğu söylenmelidir. Deyim yerindeyse Batı, iki yüzlü değildir; çünkü Avrupamerkezli düşünmek iki yüzlü değildir.

 

 

(*) “Evrensel”in bir yerde boş bir mahal olduğu, kimi tikel unsurların bu mahalli işgal edip mücadele içinde oldukları diğer, evrensel mahalde hak talep eden diğer tikelleri silmeleriyle bu mahalle kurulduğu söylenebilir.

 

 

Diğer Yazıları

Irkçılık

Irkçılık

  • 01.09.2024 / 00:27

Yorum Yaz