Aydınlık Nedir Bilmeyen Afakımız
Bir bayramı da geride bıraktık. Buruk kelimesi yetersiz kalır, bu bayramda ve yıllardır gelip geçen bayramlarda yaşadığımız hüznü ifade etmek için. Kuşatma altındaki Gazze’den yükselen feryatlar, parçalanan çocuk bedenleri, insanların üzerine çöken beton yığınları, en çok da insanlığın betonu andıran hissizliği, sessizliği, vicdansızlığı, hüznü bir kat daha arttırıyor. Gazze örneği, belki yüzlerce, binlerce kere yaşatılmıştır, yaşatılmaktadır üstelik bu ümmete. Fakat düşmanlarımız, bizi parçaladıkları gibi acılarımızı da parçalamışlar. Hatta zamana yaymışlar. Acılarda bile buluşmayalım diye. Bizim acılarımız, artık Kürdün, Türkün, Arabın, Şiinin, Sünninin…acısı olduğu için uzak diyarlara ait sanıyoruz, ilgisiz kalıyoruz. Bu şekilde her birimizi kendi içimize gömmüşler. Acılar, sevinci buldurmuyor bize bu yüzden.
Aslında yüzyılları aşkın bir zamandır, yaşadığımız bütün bayramlar böyledir, hepimiz için. “Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez afakım” diyen Akif’in dediği gibi. Bu yüzden her bayramla birlikte kapkara bir hüzün kaplıyor her birimizin ufkunu, Kürdün de Türkün de Arabın da Şiinin de Sünninin de.
Bilindiği gibi “bayram” anlamında Arapçada “iyd” kelimesi kullanılır. “İyd”, dönmek, tekrar etmek anlamına gelen “ade” fiilinin mastarıdır. Güzel bir şeyin, bir zaferin, bir iyiliğin anılması yani. Bu da ya insan hayatında yaşanan büyük bir hadiseden dolayıdır ya da tabiatta yaşanan ve her yıl tekrarlanan büyük bir değişimden dolayıdır. Mesela Kurban bayramını, senede bir tekrarlanan hac mevsiminin tamamlanmasından dolayı kutluyoruz. Ve yine her sene 21 Mart’ta kara kışın ardından gelen baharın coşkusunu yaşadığımız nevruz bayramı da böyledir. Bayram kelimesi de Farsça “bad (baz)-ram” (tekrar eden neşe, coşku) kelimesinden gelir. Fakat insan hayatında büyük felaketler de olur zaman zaman. Ve insanlar bu felaketlerin yıldönümünde o acıyı bir kez daha yaşarlar. Ama Akif’in de dediği gibi asırlardır, hüsrandan, yenilgiden, kayıptan, yıkımdan, sömürüden, işgalden, katliamlardan, sürgünlerden, açlıktan, sefaletten başka bir şey görmeyen, yaşamayan Müslümanlar, bayramlarını da bir matem havası içinde kutlamaya alıştılar. Bülbüle bile “matem senin hakkın değil, benim hakkımdır matem” diyebiliyorlar şairlerinin diliyle. Kendilerinde bu hakkı görebiliyorlar. Bayramla birlikte dönüp gelen, tekrarlanan şey, coşku-neşe değil artık çünkü. “Biz şarkın hayırsız evlatları ” Selahaddin Eyyubîlerin, Fatihlerin yurdunu serapa garba çiğnettik çünkü. Artık kapkara bir matemdir, hüzündür dönüp gelen bayramlarımızda. O yüzden Kürtler bayram için kullandıkları isimlerden biri “Roşan” yani aydınlıktır.
Akif haklı, matem bizim hakkımız, çünkü asırlar var ki, “roşan” (rewşen) nedir bilmiyor afakımız.