Askeri Üslerin Koruduğu Yeni Dünya Düzeni Gerçeği

Askeri Üslerin Koruduğu Yeni Dünya Düzeni Gerçeği

CİHANNÜMA’NIN ULUSLARARASI İSTANBUL FORUM KONGRESİ ÜZERİNE

İstanbul Haliç Üniversitesi’nde, 13-15 Aralık 2024 yılında gerçekleştirilen İstanbul Forum Sempozyumu pek çok açıdan ele alınması gereken önemli bir etkinlik olarak kayda geçti. Cihannüma Genel Merkezi’nin organizasyonunda gerçekleştirilen etkinlik, katılımcı kimlikleri, ele alınan konular, sunulan bildiriler açısından oldukça değerli bilgi şöleni oldu. Forum’un sekretaryasını yapan, mekân dizaynı ve yönlendirmeleri ile katılımcılara her türlü ortamı oluşturan, akışı kolaylaştıran ekip ayrıca büyük bir teşekkürü hak ediyor. Büyük bir mutluluğa sebep olan Suriye’nin özgürleşme anının gölgesinden gerçekleştirilen etkinlik yeni dünyaya yeniden buradayız mesajını veren sunumlarla doluydu.

Forum, bilgi, irade ve düzen mottosuyla duyuruldu. Ana konuları da bilgi, iktisat ve siyaset olarak belirlendi.   Sunumlar, İslam Dünyası merkezli, İslam Düşüncesi merkezli bilgi, irade ve düzen olguları ana damarı ile bilgi, iktisat ve siyasetin ulusal, küresel, uluslararası sistem döngüleri çerçevesinde doktrinel bir sorgulanmasına dayandı. Mevcut küresel düzen analizleri yapıldı.  Uluslararası bir katılımla gerçekleşen Forum eşzamanlı oturumlarla üç yoğun gün sürdü.  Japonya’dan Afganistan’a, Endonezya’dan İngiltere’ye kadar pek çok ülkeden bilim insanı, düşünür ve araştırmacı sunum yaptı. Diasporadaki Türk bilim insanlarının özel olarak yaptıkları katkılar ayrıca vurgulanmaya değerdi.

Türkçe dışında yapılan sunumların simultane tercümelerinin estetiği ve ciddiyeti de ayrıca zikredilmesi gereken önemli bir hizmetti.

Küreselleşme çağında görünür dünyanın altında görünmeyen çok güçlü bilgi, siyaset, teknoloji temelli  düzen altyapısı en çok vurgulanan konuların başında geldi. Mevcut küresel krizlerin, hegemonik blokların yapı ve işleyişi bu görüneni mümkün kılan görünmeyen yapıların analiziyle hayat buluyor. Mevcut küresel düzenin gözümüzün önünde en kaba saba haliyle görülen askeri güçlerinin nasıl bir sömürü sisteminin meşrulaştırılmış araçları olduğunu vurgulayan sunumlar gerçekten değerliydi. Özellikle dünya üzerinde mevcut askeri üslerin muazzam sayısının bir bütün olarak zihnimizdeki karşılığı nedir acaba? Sami Al-Arian’ın sunumunda dile getirdiği şu bilgiler, nasıl dehşet bir dünya düzeni gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu sade bir şekilde dile getiriyordu: “Tahakkümü sürdürmek için nasıl devam ettiler? 800’den fazla askeri üsleri var. Bu üslere neden para harcanıyor? Amerika şöyle bir algıya sahip; dünyayı biz yönetiriz. Siz buna uymak zorundasınız.” Ve şöyle devam etti Sami Al-Arian: “Bu hegemonyayı sürdürmek için çabalıyorlar. Büyük bir strateji var; herhangi bir ülkeyi politik bir güç haline getirmemeliler. Neden Kuzey Suriye’de ABD var? ABD orada olmazsa Türkiye orada etkisini artıracak ve politik bir güç olacak.” Hâlbuki Amerika’nın Kuzey Suriye’de yaptığı masraf ekonomik olarak çok karlı bir işe karşılık gelmiyor. Burada söz konusu olan küresel egemenliğini, bölgesel hiçbir güç unsuruna alan hâkimiyetini sunmadan kendi uhdesinden sürdürmekten geçiyor. Bu sistemi bütün maliyetine rağmen sürdürüyorlar.

Sunumlarda küresel düzenin finteks teknolojisi, finans sistemi ve hala devam eden maden üretim merkezleri; sayı ve miktarları konusunda dile getirilen gerçekler klasik sömürü sistemlerinin aslında hala bir kabullenmişlikle, doğallaştırılmışlıkla ve genel olarak nasıl bir normalleştirme stratejisi ile dünyaya kabul ettirildiğine yönelik anlatılar çok önemli bir yer tuttu.

Bu çerçevede Hatem Bazian’ın sunumunda verdiği bilgiler bu acı gerçeği bir kere daha önümüze acı bir şekilde sermiş oldu: Bazian sunumunda şöyle diyordu: “Küresel adalet, Güney İnsanı için üretilmemiştir. Romenler; “biz o kategoride görülmüyoruz; insani bir anlamımız yok onlar için” diyorlar. Amerika Silah bütçesi pek çok ülkenin toplam bütçesinden fazla. Biz böyle bir sömürgeci ekonomik sistem ile uğraşıyoruz. Hammaddeler hala Batıya taşınmaya devam ediyor. Stok olarak Ortadoğu küresel dinamiklerin, enerji kaynaklarının ortasındadır. Biz de içindeyiz. Britanya, gsm’den 17 kat daha fazla çalarak Süveyş Kanalını açmıştır. Dünyanın pek çok yerindeki tarihsel ürünü çalıp kendi ülke müzelerinde sergiliyorlar hala. Mali’nin 860 tane altın madeni var ve altını çok az. Fransada altın maden yok ama altını çok.” Bu anlatılan sömürge tarihi yok sayıldığında Avrupa bir medeniyet merkezi olarak zihnimizde ihtişamlı bir şekilde makes buluyor. Bu ihtişam bir vahşetin semeresi olan bir emperyal sürecin acı meyveleri; zehri ezilenlere, artı değeri Batı ve Amerika’ya. Şuna bakar mısınız lütfen: Mali’nin 860 tane altın madeni var ama kendileri altın fakiri, Fransa’da altın maden yok ama kendisi altın zengini! Şair anlatısıyla buna şöyle denilir herhalde: “Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa!” 

Yıllar öne İdris Küçükömer, Batı’nın sınıfsal çelişkilerini ve çatışmalarını, sömürgelerden elde ettiği artı değerle ortadan kaldırdığını ve kendi sınıfsal çatışma düzenini diğer dünya ülkelerine ihraç ettiğini belirtmişti.

Bu çerçevede İbrahim Antoine Warde’nin küresel finans ve kredi sistemlerinin küresel hegemonik sistemin oluşturulması ve sürdürülmesindeki yerine ve etkisine dair aktardığı bilgilere ve yorumuna kulak kesilmek gerekir: “1875 yılı ilginç bir yıl. Mısır, İngiliz ve Fransız yatırımcıların cömert kredi teklifleri sayesinde iflas etti. Mısır kabinesine İngiltere ve Fransadan kişiler girdiler. Benzer şey Osmanlı imparatorluğu borçlarını ödeyemedi. Günümüz finans sistemlerine baktığımızda karmaşık sistemler olduğunu görüyoruz. Finans sektörünün sömürü üzerindeki etkisi çok büyük. Farklı oyuncular var. Kurum ve kuruluşları kendi durumlarına göre işliyor. O işleyiş kapalı kalıyor. Finans sektörleri o kadar iyi estetik hizmet sistemleri sunuyor ki kötülüklerini unutuyorsunuz.” Çok basit bir şekilde mobil bankacılık üzerinden yaptığımız para transferlerinden ne kadar masraf alındığı artık çok da tüketicinin umurunda değil gibi. Hâlbuki toplamda nasıl büyük karlar ortaya çıktığı ancak işin uzmanlarının çok iyi bildiği bir konu.

Kongre ve Sempozyum boyunca cevabı aranan ve tartışılan pek çok temel soru vardı. Küresel dünya sistemi alternatifsiz mi? İslam dini ve düşüncesi mevcut dünya için nasıl bir imkân ve umut sunuyor?  İslam ekonomisi insanlık için vaatlerini yerini getirdi mi? Şu an için İslam ekonomisi yeni ihtiyaçlara cevap verebilir mi? Müslümanlar, yeni bir dünya düzeni kurabilirler mi? Yeni toplumsal kurumların meşruiyet temelleri İslam’a dayandırılabilir mi? Müslümanların kurduğu tarihsel kurumların günümüz için işlevleri var mı? Halifelik nasıl bir siyasi düzen öngörüyordu? Hilafet yeniden kurulabilir mi? Müslüman toplumların kültürleri oryantalist bir görüş merkezinin etkinde nasıl algılanıyor? Kendi doğal dünyalarında Müslümanların kültürleri hangi anlama gelir? Oryantalist bakış açısı Müslüman bir toplumun toplumsal rol ve ilişkilerini nasıl yorumluyor? Modern, laik, materyalist bir eğitim sisteminin dışında yeni bir paradigmayla yeni bir eğitim sistemi inşa edilebilir mi? Müslümanların bilgi ve düzen meşruiyetlerinin ilkeleri nelerdir? Bilgi, İslami bir formda inşa edilebilir mi?

Bu ve buna benzer sorular tebliğ sunan 80’e yakın akademisyen, aydın ve siyasetçi tarafından üç gün boyunca yoğun bir şekilde tartışıldı, analiz edildi.

Bundan sonraki yazımızda, bir önceki paragrafta sıraladığım bazı sorulara cevap veren ve o problem alanlarını analiz eden bazı katılımcıların değerlendirmelerini ele almaya çalışacağız.

 

 

 

 

 

Diğer Yazıları

Yıkılmadık, Ayaktayız!

Yıkılmadık, Ayaktayız!

  • 06.07.2024 / 13:47

Yorum Yaz