Arabeskin Gömlek Değişimi: Gassal Dizisinin Düşündürdükleri

Arabeskin Gömlek Değişimi: Gassal Dizisinin Düşündürdükleri

Yayınlandığı andan itibaren ciddi ses getiren ve sosyal medyadaki tepkiler göz önüne alındığında büyük oranda beğenilen Gassal dizisi konu ve işleniş bakımından günümüz örnekleri arasında nevi şahsına münhasır bir yapım olarak karşımıza çıkmaktadır. Ölü bedenleri yıkayan görevli Gassal Baki’nin (Ahmet Kural) kendi ölümü üzerine düşünmeye başladıktan sonra zihninde oluşan “Ölünce beni kim yıkayacak?” sorusuna aradığı cevap ve bunun neticesinde yaşananlar ilk sezon itibariyle dizinin senaryo motifini belirlemektedir. Liam Neelson’un başrolünü oynadığı 2009 yılı yapımı After Life filminde de tüm çıplaklığıyla işlenen ölüm teması Gassal dizisindeki gibi ölüm ve ölüm sonrası yaşama yoldaşlık eden meslek sahiplerinin gerek iç dünyalarına gerek de acılarına bizleri ortak etmektedir.

Dizinin TRT’nin dijital platformu olan TABİİ’de yayınlanması diziye yönelik tutumun politik bir alana çekilmesine neden olmaktadır. Gassal’ın merkezini tutan “ölüm” temasının uhrevi bir yönünün olması dolayısıyla devlet-hükümet ayrımını belirleyen çizgilerin yeniden belirsizleşmeye başladığı bir dönemde Diyanet eliyle bir propaganda amacı güdüldüğü düşüncesi bazı çevrelerce dillendirilmektedir. Dizi-film sektörünün kültürel bir hegemonya oluşturma noktasında ciddi bir etkisi olduğu muhakkak. Fakat siyasal iktidar olmanın kültürel hegemonya kurma adına tek başına yeterli olduğu savının da ne derece geçersiz olduğu yirmi yılı aşkın süredir iktidar partisinin bu sektör özelindeki ağırlığı düşünüldüğünde tartışmalı olduğu açıktır. Bu bağlamda ideolojik saplantılarla Gassal dizisine yönelik olumsuz yaftaların dizinin aldığı olumlu tepkileri gölgeleyemeyeceği söylenebilir. Dizinin doğrudan ya da dolaylı olarak ilk sezon itibariyle politik sembollere referans vermemesi, merak ile korku arasında herkesin muhatap olacağı ölüm gerçeğine odaklanması diziyi genel izleyici kitlesine yönelik bir çalışma olarak ön plana çıkarmaktadır.

Cahit Zarifoğlu, Yaşamak adlı eserine “ne çok acı var” ifadesiyle başlar. Yaşadığımız çağda dünyanın dört bir tarafında yaşanan katliamlar ve büyük acıların teknolojik imkanlarla an be an gözlerimizin önüne serilmesi insanoğlunu daha duyarsız kılabildiği gibi acıyı en derinde hissedilebilecek duruma da getirebilmektedir. Evet, ne çok acı var! İnsanın acıya dayanma eşiğinin güçlenmesi teselli ile olmaktadır. “Hayat tesellidir” der Yusuf Hemedanî. İnsanlık tarihi boyunca yaşamın kaçınılmaz acılarına insanlar, dayanağı tesellilerde aramışlar. Orhan Gencebay “bir teselli ver” derken tam olarak acılarına merhem aramaktaydı. Kimisi teselliyi evlad ü iyalde, kimisi yanık bir türküde kimisi ise bir çiçekte arar ve bulur. Arabesk kültür kendini öteki hisseden, acılara düçar olmuş çaresiz kitleler için bir teselli kaynağıydı.

 

Her ne kadar yönetmen Selçuk Aydemir dizinin türünü “psikolojik komedi” olarak nitelendirse de dizi gerek çağrışımları gerek de senaryosu ele alındığında “postmodern arabesk” hüviyetindedir. Büyük anlatıların prestijini yitirdiği postmodern toplumda birbirine benzemez akımların iç içe geçmesi şaşırtıcı bir durum değildir. Hayatın her alanında karşımıza çıkan bu durumun dizi-film sektöründe de örneklerinin gün geçtikçe çoğaldığı görülmektedir. Sosyolojik mahalleler içinde birçok hizip ve bu hizipler özelinde de diğer kabul edilen gruplarla barışık ve hatta yakın bireylerin olması postmodern toplumun bir özelliğidir. Böyle bir toplumda arabeskin de farklı bir ton ve motifle sunulması şaşırtıcı olmamalıdır. Her ne kadar arabeskin pejoratif bir çağrışımı olsa da sinema tarihimizde güçlü örnekleri olduğu unutulmamalıdır. Arabesk müzikle iç içe geçmiş olan arabesk türündeki filmler belli başlı bir kültürü yansıtmaktadır. Gassal dizisindeki Şahin Kendirci’nin seslendirdiği parçalara ve bu eserlerin dizinin ruhuyla olan bağlantısına dikkat edilirse dizinin doğrudan postmodern arabesk bir kültür içinde değerlendirilebileceği söylenebilir. İşin ironik kısmı bir dönem arabesk müziğe ve bu müziği icra eden sanatçılara ambargo koyan TRT’nin kendi dijital platformu aracılığıyla yeni tarz arabesk kültür içinde değerlendirilebilecek bir yapımı yayınlamasıdır. Dizinin diğer ironik tarafı ise “ölü yıkayıcısı” olan ana karakterin isminin ölümsüz manasına gelen Baki olmasıdır.

 

 

 

Belki de acıların en büyüğü olan ölüm acısının korkutucu olduğu kadar merak uyandırıcı bir yönü de bulunmaktadır. Bu nedenle sanatsal faaliyetlerin temalarından biri de ölümdür. Her insan hayatının belli dönemlerinde ölümden sonrasıyla ilgili düşüncelere dalmaktadır. Bununla birlikte çoğunlukta ölümü kapı dışında tutmak insana bir konfor alanı sağlamaktadır. Çünkü ölümün insanın tadını kaçıran bir yönü bulunmaktadır. Ölümü ve ölüm düşüncesini kafamızdan uzaklaştırdığımız ölçüde hayattan lezzet alırız. Fakat isteseler de ölümü aklından çıkaramayacak, her gün ölüm ve ölülerle yüzleşen bir meslek var: Gassallık. Aslında dizinin odağına alınan çoklarının ilk defa duyduğu bu meslek, arabesk kültürün dışlanmışlığını barındırmakta. Baki, hem mesleğiyle hem de yaşantısıyla ana akım toplum içinde bir ötekidir.  Diğerleriyle kurduğu ilişkide garip karşılandığı gibi, onlar gibi olabilmeye çalışmakta da başarısız bir karakterdir. İzleyici kitlesini ağlatabilme Türk dizi-film sektörünün başarılı işler çıkarabilmesi için önemli bir referanstır. Gassal dizisinin senaryosunda yer yer kopukluklar olsa da izleyiciyi ağlatma konusunda oldukça başarılı. Baki’nin yaşadığı acıların izleyici kitlesinde farklı yansımaları olsa da herkes yaşadığı acılarda kendi hissesine bir pay çıkardı. Arabesk filmlerde karşımıza çıkan zengin-fakir uçurumu nedeniyle kavuşamayan gençler, Gassal dizisi özelinde format değiştirip mesleğin dışlanmışlığı üzerinden işlenmiştir. Çocukken annesinin vefat etmesi, babasının kriminal bir tip olup oğluyla ilişkisinin olmaması, yıllanmış ev eşyalarıyla perişan bahçesi ve kahir ekseriyetin ürktüğü mesleğiyle Baki, arabesk kültürün öz bir evladıdır.

Arabesk sadece bir müzik türü değil, aslında hayata yönelik bir yaklaşım tarzıdır. Bu bağlamda müzik yoluyla kitlelere seslendiği kadar, dizi-film sektörüyle de genel izleyicide karşılık bulabilmektedir. Türkiye’nin göç-mülteci, enflasyon-pahalılık ve son dönemdeki doğal afetler sonucu yaşanan trajediler gibi güncel meseleleri göz önüne alındığında arabesk kültürün toplumsal karşılığının bu denli güçlü olması şaşırtıcı değildir. Arabesk müzik ve film furyasının başladığı dönem, günümüz sosyolojisiyle kıyaslandığında Gassal dizisinin kurgusundaki farklılıkların arabesk kültürün ruhunu yok etmediği, Gassal’ın bir çeşit new age arabesk olduğu söylenebilir. Bu nedenle diziyi arabesk kültürün yeni formatıyla bir geri dönüşü ve tekrar baş kaldırması olarak görebiliriz. Baki’nin teselliyi nerede aradığı muallak olsa da Gassal’ın dizi-film sektöründe o mahur besteyi yeniden canlandıracağı muhakkak.

 

Not: Bu deneme Gassal dizisinin ilk sezonu yayınlandıktan sonra kaleme alınmıştır.

 

 

Diğer Yazıları

Yorum Yaz