Neden Mevcut Arap Gerçekliğini Yorumlayamıyoruz?

Neden Mevcut Arap Gerçekliğini Yorumlayamıyoruz?

Filistin’de ve diğer Müslüman ülkelerde krizin şiddeti yükseldiğinde, aslında mantık ve akıl insan davranışından soyut hale geliyor. Zihnimizde, mevcut Arap ve İslam gerçekliğini açıklamak için ikna edici cevaplar bulamadığımız sorular ortaya çıkıyor.

Büyük bir araştırmacı ile sıradan bir insan arasındaki farklar çoğu zaman olayların yorumlanması sırasında ortadan kalkıyor. Aksine, askeri deneyimi olan kişi olan biteni anlamada halklar için daha faydalı oluyor, bu nedenle insanlar onu diğer aydınları dinlediklerinden daha fazla dinlemeye başlıyor.

Analistlerin ve etkili kişilerin sözlerinden umudunu kesip manzarayı açıklayan net kavramlar bulamadıktan ve içinde netlik bulduğu dini kavramlardan başka zihninde bir şey kalmadıktan sonra bir kafede oturup zihnini ve duygularını rahatlatan bir sonuçla çıkmak için bölgedeki oyunun taşlarını tanımaya çalışan herhangi bir genç adam açısından o aydının artık büyük bir analitik avantajı yoktur.

 

Yorumlama Sorunları

Arap gerçekliğini açıklamaya çalışırken karşılaşacağımız ilk sorun “Arap” kelimesinin kendisidir. Çünkü bu kelime, ölçülebilen ve tanımlanabilen tek bir homojen Arap kitlesinin varlığını ön kabul olarak varsayar.

Aslında Arap kelimesi muazzam çelişkiler, çatışan bileşenler, çarpışan kavramlar ve farklı eğilimler barındırır. Yanlışlıkla Arap olarak adlandırılmış ya da bölgedeki bu farklı bileşenlerin ortak dili olan Arapçaya dayandırılmıştır.

Karşılaşacağımız ikinci sorun ise ümmet kavramını hiçbir zaman benzer hedeflere sahip homojen bir yapı olmayan Arap kitlesi ile karıştırıyor olmamızdır.

Mevcut Arap gerçekliğini açıklarken karşılaştığımız üçüncü sorun, bir yanda “statik” ve sosyal istikrar durumunda olan bazı ülkeler varken, diğer yanda bazı Arap ülkeleri veya gruplarının kaos ve istikrarsızlık çemberinde olmasıdır. Bu durum Arap gerçekliğinin sosyal yorumunu karmaşık hale getiriyor, çünkü bu gerçeklik birden fazla modelden oluşuyor. Bu nedenle, istikrarlı bileşenlerin gerçekliğini, diğer çökmüş veya kaotik bileşenlerle etkileşimleri ve ilişkileri çerçevesinde incelememiz gerekecek.

Dördüncü sorun ise temelde Arap sosyal davranışını teorik olarak ele alabilecek bir Arap sosyal teorisine sahip olmamamızdır. Kullandığımız modellerin ve açıklayıcı çerçevelerin çoğu Batı kültüründen ithal edilmiştir.

 

Büyük Teoriler İçinde Boğulmak

Arap ve Müslüman araştırmacılar, Arap toplumunun gerçekliğine cevap bulma çabası içinde belli başlı Batılı teorilerin ayrıntılarına dalmış durumdalar.

Beşinci sorun ise bölgemizdeki Arap ve İslam sosyolojisi araştırmacılarının Batı düşüncesinin etkisinden uzak bir şekilde kendi araçlarını geliştirememiş olmalarıdır.

Batı’nın araçlarından ve bilişsel potansiyelinden faydalanan Batı’daki Arap ve Müslüman araştırmacılar bile, İslam kültürüne uygun yeni yaklaşımlar geliştirmek yerine, İslami miras ve şeriat tarihine ilişkin meselelerde yazmak amacıyla Arap coğrafyasındaki araştırmacılarla rekabet etmek için çaba harcıyorlar.

Bizimle birlikte tarih, fıkıh, usul ve kelam ekollerinin sorunlarına saplanıp kaldılar. Aslında bu, Batı ürünlerini sindirememelerinden ve Arap coğrafyası için yararlı olacak bir şablonda üretememelerinden kaynaklanıyor. Batı’dan bize gelen şeriat konulu kitaplara sevinenler, sorunun büyüklüğünün farkında değiller ve bu konuda terane okuyorlar.

İslami bilgi teşebbüsü ve fikriyatının, on yıllardır durağan kalmasından veya gerilemesinden sonra, tüm dezavantajlarına rağmen, şu anda Batı’daki Arap araştırmacıların sergilediği performanstan çok daha iyi olduğu artık açıktır.

Bölgemizin ve kültürümüzün Batı’daki Arap araştırmacıların ve bilim insanlarının, bize şeriat ve din konularını açıklamalarına ihtiyacı yok. Aksine, yenilenmiş bir kültürel söylem oluşturabilecek etkili kültürel kavramlar ve modeller geliştirmek için çalışmalıdırlar. Onların yeni oryantalistler olmalarına ihtiyacımız yok. Sadece Batı modernitesini yıkmak ve araçlarını ortadan kaldırmakla kalmamalı, aynı zamanda bölgeye yeni fikirler de sunmalıdırlar.

Modernitenin ve ondan önce de komünizmin ve materyalizmin yıkılışına dair terennüm, Arap ve Müslüman halklara kültürel bir katkı ya da kalkınma sunmuyor.

Ancak mevcut Arap gerçekliğini yorumlayabilmek için bir yandan bireyler ve gruplarla ilgili psikolojiye, diğer yandan da sosyoloji araçlarına ihtiyacımız var. Zira Arap gerçekliğinin siyasi analizi, bölge halklarının davranışlarını anlamada en zayıf araçtır.

Bölgedeki siyaset, siyaset biliminin yasaları ve mantığından ziyade bireysel arzulara göre ilerliyor.

Bireysel eğilimlerin gelecekteki kararları ve yönelimleri kontrol ettiği bir zaman diliminde, siyasi mantığı esas aldığımız için bazı siyasetçilerin davranışlarını çoğu zaman yorumlayamıyoruz. Belirli bir gruba ya da ideolojiye duyulan nefret, siyaset biliminin o konuda alınan kararlar açısından açıklayamadığı şeyleri açıklayabiliyor.

Güç dengesi mantığına, tehlike kavramına ve çok zayıf olan ötekinden korkmaya başvurmak bile, en ufak bir tehlike oluşturmadıkları halde neden bu kadar çok kişinin onları düşmanlaştırmakta ve yok etmekte ısrar ettiğini anlamaya yardımcı olmuyor.

 

Yorumlamanın Yalın Kavramları

Teoriler genellikle toplumları harekete geçirmek için ortaya atılmaz, daha ziyade hareketlerini ve realitedeki davranışlarının evrimini yorumlamaya çalışır. Bu nedenle, insanları belirli bir hedefe doğru motive etmek ve yönlendirmek için teoriye güvenilemez. Marksizm gibi en güçlü modern teoriler bile, çelişkileri nedeniyle, güç inşa ederken devletler tarafından aşılmak zorunda kalmıştır.

Ancak yalın kavramlar ve duygular, hareketlerimizi ve etrafımızda olup bitenlere verdiğimiz tepkileri en iyi şekilde yorumlayabilir. Solcuların, Selefilerin, Sufilerin, siyasal İslamcıların, vaizlerin ve vaizelerin sunduğu yorumların, filozof ve düşünür beyinlerin ürettiklerinden daha yaygın olduğunu da göreceğiz.

Bölgemizin bilinci basmakalıp anlatıları benimser ve fikirlerin aksine anlatıların yıkılması bir hayli zordur. Tüm darbelere ve yanlış, hatta bazen doğru yenileme (tecdit) girişimlerine rağmen, bu anlatılar bölge halklarını etkilemeye devam ediyor. Filistin anlatısı, bölgedeki herhangi bir sosyal ya da siyasi teoriden daha güçlüdür. Ancak anlatının zayıflığı ve içeriğinin erozyona uğraması harekette genel bir zayıflık durumu yaratmaktadır.

Toplumlar sadece akıl ve mantık araçlarıyla değil, duygu araçlarıyla, bilinçaltına yerleşik sembollerle ve bu bilinci deşifre eden sihirli kelimelerle yönlendirilir. Gelecekteki dönüşümler de insanların öfkeli ya da hoşnut olmalarına neden olan değişken duyguları gözlemleyerek izlenebilecektir.

Bireyleri çevreleyen sosyal bağlam değiştiğinde, onlar da o anda değişirler. Fitne zamanlarında, dünün elinde hassas kuş tüyü fırçalar tutan sanatçısı, bugün elinde kılıç tutan yepyeni bir insan haline geliverir.

“Bulaşma” kavramı ve halkların birbirini taklit etmesi ile ilgili basit bir örnek verelim. Bu kavram, sosyal bilimcilerin 2011 devrimleri sırasında Arap halklarının davranışlarını analiz etmesine yardımcı olan bir kavramdır. Korkunun bulaşıcılık yoluyla insanlar arasında yayılması gibi, cesaret ve atılganlık da belirli anlarda genel bir durum haline gelebilir.

Savaştaki askerler, silah arkadaşlarına bakarak kendilerini ölümün pençelerinin arasına atmakta tereddüt etmezler. Anayasalar ve siyasi reformların ne anlama geldiğinden bihaber olanlar bir anda, komşu toplumların kazanımlarına benzer yeni bir anayasa talebinin en ateşli savunucularına dönüşüverirler. Bulaşıcılık nedeniyle aynı slogan bir ülkeden diğerine aktarılır: “Halk rejimin devrilmesini istiyor.”

Bulaşıcılık bireysel zekaya galip gelir. Çünkü fabrikalardaki işçiler birey olarak hareket etmezler. Bulaşma nedeniyle hepsi greve gider ve üretimi durdururlar. Bireysel rasyonel düşüncenin tek başına aynı şekilde ya da etkili şekilde yapamayacağı ciddi ölçekli siyasi ve ekonomik krizlere neden olurlar.

Burada bulaşıcılığın genel ruhu yaratma gücünden bahsediyoruz. Çevredeki herhangi bir büyük ve ani/sürpriz olay, yakın topluluklar bünyesinde yeni girişimler ve fikirlerde muazzam bir “akıntı” unsuru dediğim şeyi yaratabilir.

Arap devrimleri öncesinde ve sırasında yaşananlar ve şu anda Filistin’de yaşananlar, güçlü duyguların ve yalın fikirlerin büyük bir akıntısıdır ve önemli etkiler yaratmaktadır.

 

 

Diğer Yazıları

İmkansız Olmayan Devlet

İmkansız Olmayan Devlet

  • 13.09.2024 / 17:42
Bölgede Bir Ana Akıma Doğru

Bölgede Bir Ana Akıma Doğru

  • 25.08.2024 / 13:50
Faslılar, Din ve Devlet

Faslılar, Din ve Devlet

  • 31.07.2024 / 15:52
Sosyal ve Kültürel Sözleşme

Sosyal ve Kültürel Sözleşme

  • 13.06.2024 / 17:53

Yorum Yaz